Kötülük etmek, incitmek, zarar vermek, baskı yapmak, özgürlüğünü kısıtlamak….
Asanaları ne kadar iyi yaparsanız yapın, meditasyonda ne kadar başarılı olursanız olun, herhangi bir şekilde karşınızdakileri sözlü, fiziksel, psikolojik ve zihinsel olarak incittiğinizde, yoga yapmanızın size ne fiziksel, ne zihinsel, ne de ruhsal herhangi bir yarar getirmesi söz konusu olur.
“Sözlerine dikkat et, her biri sana geri dönecektir.”
Yoga’yı aslında anlatan ve şekillendiren en güzel düşünce biçimi AHİMSA. Kimseye dayatmadan, olmanın en iyi olduğunu düşündüğün şekilde olmanı sağlayan tek kural.
Shri Brahmananda Sarasvati, “Yoga Psychology” adlı kitabında bu kuralı çok güzel dile getirmiş;
“Kimse, kendini incitmeden bir diğerini incitemez, çünkü yaralar psikolojik planların sonucunda var olurlar. Sözel yaralama, fiziksel ve ruhsal yaralamadan daha korkunçtur. Fiziksel bir saldırı sonucunda sadece fiziksel bir yapıyı yaralayabilirsin, oysaki sözel saldırı sonucunda, bedensel ve ruhsal yapılar tamamen imha edilebilir. Ve ruhsal saldırı ile ruhu bile imha etmek mümkündür.”
İşte bu yüzden yoga özgürlüktür. Başladığınızda sadece kendi iradenizle başlayabilir ve bıraktığınızda sadece kendi iradenizle bırakabilirsiniz. Herhangi bir tarikat veya din baskısı olmadan bu felsefeye giriş ya da bu felsefeden çıkış yapılabilir. Et yiyen de yemeyen de, bu görüş içinde birdir. Et yemeyenin tek özelliği, tam anlamıyla her türlü eziyet ve zarar vermeden kendini çekmeye çalışmasıdır.
Öfke dolu bu dünyada, hem kendini, hem karşısındakini, doğayı, hayvanları ve bitkileri korumayı gerektirir, yogaya başlamak. Bitirmek ve ondan kopmak pek de mümkün olan bir durum değildir. İnsan olmak ta kemiklerimize, kaslarımıza ve derinlere işledikten sonra tekrar en ilkel halimize dönmek hiç de kolay değil.
Çocukluğumdan beri hep gözlerimin dolduğu bir Türkçe şarkı vardır, tam da yogayı anlatır;
“Bütün dünya buna inansa bir inansa hayat bayram olsa
İnsanlar el ele tutuşsa birlik olsa
Uzansak sonsuza…”