Hafta sonumu İstanbul’da, Türkiye Sistem Dizilimleri Enstitüsünün salonunda geçirdim. Aile dizilimine daha önce de bir kez katılmıştım. Bu seferki daha uzun soluklu, daha bilinçli ve içinde hissettiğim bir katılım oldu benim için.
Katılan herkes, benim bir parçam ve benden bir parça idi. Mehmet Zararsızoğlu’na ve katılan herkese bir kez daha teşekkür etmek istedim bu yazımla.
Bu deneyimde hayatın aslında bizim ayrıştırdığımız gibi ayrılmadığını anladım; iş, aile, çocuklar, aşk, sosyal ilişkiler bir bütünün birer parçası ve zıtlıklardaki bütünlük de bizim hayatımız. Biz ise zıtlıkları hayatımızdan atıp, tek bir noktadan hayata bakmaya şartlanmış bir toplumuz. “Ve mutlu bir şekilde yaşadılar…” Oysa “Acılar asıl bizim hayatımıza şekil verir.” diye bir söz kullandı Mehmet Bey (bu benim de anlayışım).
Dinler, öğretiler, felsefe, iş, aşk, hayatın içindeki konuşmalar ve temsili canlandırmalar vardı bu çalışmada. Canlandırmaların içinde, gene nefes alıp verme, esneklik ve bedenler içindeki beden, hem anatomik hem de ruhsal olarak yer aldı.
Her birinin ortak noktası ise hayatta kalmak, olmak ve var olmak için nefese ihtiyaç duyduğumuzdu. Nefesin farkına varmak; hayatla, yogayla, benle, benliğimle ve etrafımla ilişki kurmak için ilk adım. Sonra nefesimden neler yapacağıma, hayatla nasıl dans edeceğime veya sadece var mı olacağıma karar vermek de gene benim tercihlerime bağlı olacaktır.
Her birimizin yogayla, psikoloji ile, terapiyle, fal ile, astroloji ile öğrenmesi gerekmez hayatı. Sadece deneyimlemeye ve seçim yapmaya hazır olmalıyız.