Yalnızlığa rastlarsan korkma! O kendinle arkadaş olabilmen için çok değerli bir yardımcıdır.
Bir Tibet atasözü
Sürekli olarak bir şeyi tutmak, sürekli olarak bir şeyi yapmak, sürekli olarak bir şeye bakmak, baktığımız eşya veya kişiyi bir süre sonra hissetmememize, algılamamamıza neden olur. Onu bildiğimize, tanıdığımıza, belirli bir ağırlığa sahip olduğunu bildiğimize karar veririz. Onu bilmek, bize onu unutturduğu gibi, sadece kendi açımızdan onun nasıl olduğunu, ne işe yaradığını ve neler hissettiğini bilmeye başlarız, yani sadece kendimizi bilmeye başlarız.
Sürekli olanlar, olacaklar için düşünce üreten bizler nasıl olur da huzur bulmayı bekleyebiliriz. Oysa akışta olmak, kontrol etmek, bilmek yerine anda kalmamızı, normalde yaptıklarımız yerine gerekeni yapmayı, ne zaman ne demek istediğimizi bilip onu söyleyebilmeyi, yaptıklarımızın gerekliliğini haklı çıkartmamayı getirir. Haklı çıkartmak, savaşmak yerine boşluğun bilinci ile davranırız.
Akışta olmak, aynı gün batımından bir sonraki gün doğuşuna kadar olayların oluşu ile birlikte olmayı, onlara teması, temasın sonunda gerçekliklerine dokunarak onları salıvermeyi ve yük olarak taşımadan bir anı daha hayatımızın başka bir anında değerlendirmeye alarak başka bir şekilde yaşamayı getirir. İşte o zaman her anımız birbirinden farklı, bizi yormadan, izler bırakmadan, tepkilere yol açmadan, enerjimizi boşa harcamadan dolu dolu geçen bir yaşamdır.
Yogada asanada duruş sürecini uzattıkça bedenimin tepkilerini, tepkilerin yerlerini, bedenimin kendi yönünü ve şeklini değiştirişini izliyorum, süreler uzadıkça kalış ve onun bana yaklaşımı da değişiyor. Bedenimin benle ilişkisi, benim onu, sessizliği içinde her gün yeniden tanımlamama neden oluyor. Bakışımın yaşam içinde yenilenmesini sağlıyor.
Süreklilik yerine duymak, sessizlik yerine dinlemek, korkmak yerine denemek, konuşmak yerine sormak, yargılamak yerine hissetmek….
Varoluşumuzu kucaklayabileceğimiz bir hafta sonu dileğiyle… Namaste
.