Bir arkadaşım, dün gönderdiği e-mail’de aile hekiminin söylediği lafı yazmış; “Biz hekimler her zaman en son söylenecek sözü önden söyleriz”.
Evet dünya da böyle, bize gelmeden önce her şeyin bilgisi hazırlanmış ve buraya bırakıldığımızda sadece onları algılarımızla geliştirmek kalmış bize. Bazılarımız denemeler yapmış, bazılarımız olduğu gibi almış, bazıları değiştirmiş, yaratıcılar onları daha da değişik bir şekilde sunmuş, onları anlayan kullanmış, bilmeyen kullanmış ve onlar yerlerini, yeni olarak adlandırdığımız, olanın bin türlü haline bırakmış.
Denemeden hiçbir şeyi öğrenemeyeceğimiz kesin, bu sabah tam 25 dakika secdede durdum ve ayaklarımla ellerimin değiştiğini fark ettim. Daha sonra devam etmeye ve kendimi bu uyuşmaların ve değişimlerin içine bırakmaya karar verdim. Başladığım andan itibaren aldığım nefes ujayi nefesi idi. İlk 25 dakikanın sonunda nefesim değişmeye başladı ve ben vücudumun yumuşak bir hamura dönüşünü, uyuşmaların geçişini, ellerimin küçülüp başkalaştığını görmeden, farkındalık içinde seyrettim; sonraki 25 dakika bedenim ben değildi.
Yemek pişiriyor; her meyvenin, sebzenin, yemişin bendeki etkisini deneyimlemeyi seçerek yiyorum. Bazen denilen, bilinenin, okuduğumuzun, öğretilenin aksi, bazen de aynı sonuçlara varıyorum.
Görevimiz bildiklerimizi burada uygulamak, onları uygularken algımızı genişletebilmek, tekrar tekrar Amerika’yı bulup aynı noktadan yeniden yola çıkmak. Her geçen gün algıladıklarımızın değiştiğini görerek yoğrulup yumuşamak, yumuşadıkça renklerin birbirine karışması gibi iç içe geçmek. Geçtikçe bütün olup tekrar ayrılmak.
Bu sonsuz dünyanın zevkini çıkarmaya geldik, acı dediklerimiz ise sadece bildiğimizi sandığımızın
dışında olanlar.
Namaste…