Kendi hikayemizi, bize karşı içten empati ve şefkat duyan biriyle paylaşabildiğimizde, içimizde utancın, suçluluğun, öfkenin, kıskançlığın olmadığı temiz bir alan yaratırız.
Ne zaman bedenimizin içinde yaşıyoruz, hiç düşündünüz mü? Her anımız aslında aklımızın içinde, düşüncelerimizde geçiyor. Nasıl mutlu olurum? Nasıl daha iyi olurum? İşimi nasıl daha iyi yaparım? Erkek arkadaşımla ilişkimi nasıl değiştirebilirim? Çocuklarıma nasıl güzel bir hayat veririm…
Soruları çoğaltmak her gün mümkün. Soruların içinde yaşarken aslında ne yaşadığımızı anlamıyoruz. Anı yaşamaktan konuşurken bile hep anın dışındayız. Hayatımızdan zevk almaya, bedenimizle temasımız olmadan yaşamı sürdürmeye gayret ediyoruz.
Yoga matının üstüne çıktığımızda orada olmaya çalışıyoruz. Bir öğrencim hep doğru yapıp yapmadığını sorguluyor, diğeri kendini hep olanlarla meşgul ederken bu vakti sadece rahatlamak için ayırdığını söylüyor, diğeri de duruşun içinde canının acıdığını ya da yaptığı diğer sporların bir işe yaramadığını anlatıyor.
Bu sabah ben de düşüncelerimle hayata uyandığımda, artık kafamdaki düşüncelerin içinde yaşamaktansa, bir anlığına da olsa bedenimin içine girmek istediğimi, sadece onunla beraber olmanın tadına varmak ve beş duyumla hissedebilmek istediğimi fark ettim. Matın üzerinde hareketten harekete geçerken aklımdakiler dağılmaya başladı. Yavaş yavaş boşluğun içinde sadece hiçliğin ve bütünlüğün birleştiği bir ben buldum.
Sonrasında kızımla balkonda ordan burdan, onun düşüncelerinden, kendi hallerimden bahsederken, akan konuşmanın içinde hiçbir sıkışıklık hissetmeden, en derin veya en sığ konulara girebildik. Her bir kelime, ağızımda tadını, kulaklarımda tınısını, bedenimde dokunuşunu, gözlerimde ışığını buldu.
Zaman ayırın bedeninizle olmaya, kendinizle vakit geçirmeye. O zaman hayatın ne kadar yumuşakça ve canlılıkla bedeninizden akabildiğine şahitlik edeceksiniz.
Bedeninizle ilişkiye girin.
Namaste!