Geçen gün kızımla konuşurken “Bu sıkıntıyla ne yapacağım ben?” dedi. “Her şey beni sıkıyor, hem bir şeyler yapmak istiyorum hem de hiçbir şey. Zaten ne yapmak istediğimi bile bilmiyorum…” Bu konuşmalarımız birkaç gün sürdü. Verecek cevap bulamamaktan, bazen de aynı düşünce hallerinden geçmekten dolayı tam olarak ne diyeceğimi bilemedim.
Birkaç gün sonra “Buldum cevabını” diye aradım kızımı. “Aşık olacaksın” dedim, “Öyle bir erkeğe aşık olmaktan bahsetmiyorum, yanında o da olsun, ancak hayata aşık olacaksın. İyisine, kötüsüne, olana ve olmayana aşık olacaksın. Yaptıklarına ve yapmak istediklerine aşkla yaklaşacaksın. Öğrenmeye, anlamaya ve merakla bakmaya hazır olacaksın. Bir isteğe, arzuya ya da hayalinde yarattıklarına aşık olacaksın”.
Anlatırken bir anda durdum, bütün bunların içinde bir şey eksikti. Can sıkıntısından dolayı birçok şeyi arzulamak ya da ona aşık olmak, aynı zamanda doyumsuzluğun içine de itebilirdi. Bedenimizi, düşüncelerimizi hatta ruhumuzu harekete geçiren bu aşk, hem iyi olana hem de kötü olana bizi yöneltebilirdi. Aşkın köleliğinden getirdiği iç huzuruna ve onun verdiği yaratıcı özgürlüğe giden yolu bulmak, anlatılabilecek bir şey mi yoksa düşe kalka, deneyip yanıla bulunası bir algı mı?
O anda Dr. Özge Orbay’ın bana ihtiyaçlarımın bir çan eğrisi gibi olduğunu anlatışı geldi gözümün önüne. “Aşık olmak, aynı ihtiyaçların karşılanması gibi, sürekli değişim gösteren bir haldir” dedim. “Hayat içinde bazen bunu erkek arkadaşta, sonra işinde, sonra çocuklarında ararsın, sonrasında gene sıkıntı başlar ve kendini yeni arayışlar içinde bulursun. Sonsuzluğun içinde yerini alana kadar devam eder bu düzen. Bu yüzden yaptıklarının tadına varmak için, özenle ve değerlerini vererek gerçekleştir. Yapmak istediklerini buldukça, onlardan tatmin alışın arttıkça, yaşantının içinde can sıkıntısına yer kalmayacaktır. Her bitişin içinde yaşadığın tatmin sana bir yenisine başlayabilme ve yeni bir maceraya atılma gücünü verecektir.” dedim.
Hastalıkta, sağlıkta, dünyanın güzelliklerine, dünyanın karanlığına bakarken, tadına varmayı unutmayalım. Tadı ne kadar acı olsa ya da tatlığı sonunda can yaksa da sevmeyi, severek ve özen göstererek yaşamayı öğrenmek, hayatımızı yaşanabilir kılan en büyük değer.
Severek yaşayalım, özen göstererek, değer vererek ve sevgimizi vererek.
Namaste!