Aydınlanma nedir? Aydınlanınca ego, nasıl hâlâ yerinde kalır?
İlk defa tanımlayabildim bu soruları. Şimdiye kadar kafamda nasıl canlandıracağımı bilemediğim bu sorular, cevap bulur gibi oldular. Cevabın bulunduğu ve değişmeyeceği anlamını taşımamakla birlikte. Bu dönemde önümü aydınlatacak ve yolumda yürürken beni kör bırakmayacak.
Dün Ferhan Hocam, aslında gördüklerimin ben anlamayı bırakınca anlam teşkil edeceklerini belirtmiş gibi geldi. Ancak o anlamı da anlayabilmek için o dünyanın güzelliğinin de beni etkilememesi gerektiğini anladım. Zannedersem o dünyanın güzelliği içimizde barınan, tamamen ruhumuzun güzelliği. Oraya gittiğimizde bir zevk ve güzellikler âlemine girip “İşte benim istediğim de böyle bir yerde yaşamak” dediğimiz anda, egomuza kendimizi ben olarak teslim ediyoruz. Geri döndüğümüzde “Hey” ya da “Ah, ben oraları gördüm, ben gördüm, görebiliyorum ve çok güzel” dediğimizde ise hem diğerlerinden üstün olduğumuza kanaat getiriyoruz hem de orada olmak istiyor, yerimizden memnuniyetsizliğimizi belirtiyoruz.
Aslında hep dualiteden bahsederken orası dediğimizin içimizde zaten var olduğunu bilmek esas olan. İçimizde var olanı ise dışa yansıtmak… Bu ne demek?
“Egonun ölümü”, “nefretin yerine sevgi”, her bir laf yanı başımızda, büyük bir bavul ile yola çıkıyoruz. Bugün için benim anladığım, ben kolay aydınlanabilecek, yaşam gücü yüksek bir kişiyim. Mutlak sevgi denilen, bazen tüylerimiz ürperdiğinde “Şeytan yokladı” dediğimiz, nadiren her anımızda gözümü yaşartacak duyguyu, güzelliği hissetmek, hayat ile onu bağdaştırabilmek.
Dalai Lama bunu, insanlığa öğretmen olarak, Tchich Nhat Hahn keşişlerine mutlak sevgiyi öğretip dünyaya yaymalarını sağlayarak yapıyor. Her birimizin aydınlanışı da bu dünyada olacak. Her aydınlanış dünyada bir bölümü aydınlatacak ve sonunda içimizde görüntü olarak hayal ettiğimiz güzelliklerin ortasında duracağız. Böylelikle meditasyon yaparken bile farkında olmamız gerekmeyecek.