“Gökyüzü bu sıralar ne kadar değişik ve güzel.”
“Evet anne, kıyamet kopacak o yüzden, ölmeden yeni bir şeyler gör istedi Tanrı” dedi oğlum.
“Hayır anne, bence bakışın değişti” dedi kızım.
Her söylediğimiz, her düşündüğümüz ve yaptığımız; kuralların, bildiklerimizin, kanunların, inançların, anlayışların, yorumların, içimizdeki duyguların yansıması.
Her gün aynı bakış açısıyla yaşamasak da, aynı kalıplar, sınırlar, sorumluluklar, kavramlar içinde yaşıyoruz. Hepimiz bu kavramları kendimizce sınıflandırıyor, yol veriyor, izliyor ve uyguluyor. Deneyimlerimiz de bu şekilde derinleşiyor.
Deneyimlerin derinleşmesi bize yeni ufuklar açıyor.
Bütün içinde kaos gibi görünen bu zenginlik bizi korkuttuğu içinse tekliğe, aynılığa, sınırlamalara, kopyalara doğru yol alıp böyle yapmayanları da dışlıyoruz.
Bıraksak da görsek ne olacağını, değişik yaşamlarda, bıraksak da yaşasa herkes kendi içindeki ayrılığı, ayrılığın aslında bütünün zenginliğini oluşturduğunu anlasak.
“Herkes ektiğini biçer.” Biçsek de deneyimlesek her an dünyanın değişkenliğini, kıskançlıkla değil, hayranlıkla. Taklitle değil yeni bir bakış açısının ışığında. Ayrımın getireceği kargaşadan korkmadan, sadece onu görebilmek için salt bakışı açısı geliştirerek.
Yoga, yanımızdakinin yaptığına bakmaz, matın üstündeki esnekliği, şişmanlığı, zayıflığı, korkaklığı, sonsuzluğu ayırt etmez. Dil, din, ırk ayırmaz. Taklidi getirmez. Yoruma açıktır. Kıyas yoktur. Deneyimle öğrenilir. Zamanı, yaşı, süresi yoktur. Beklentinizin bir sonucu ve getirisi de yoktur. Sadece orada olmayı ve deneyimlemeyi içerir.
Ufuk sizin; bilinmeyene mi, okyanusa mı, denize mi, nehre mi yelken açarsınız, tamamen sizin seçiminiz.