Günlük hayatımızda günde yaklaşık 400 kelime kullanıyoruz, eğitim seviyesine bağlı olarak da 40.000 kelimeye kadar çıkıyoruz. Rutin işler hariç değişik eylemleri ve hareketleri ancak tatil zamanları deneyimliyoruz. Sporu ise zayıflamak için bir yol olarak görüyoruz. Bedenin ihtiyacının olabileceği aklımıza bile gelmiyor. Aklı çalıştırmak için ya sudoku ya da bilmece çözüyoruz… Derken bu rutinler yerleşiyor ve kuşaklar boyunca da devam ediyor. Endişelendiğimizde ve ağrılar arttıkça yoga yapıyoruz ya da bir sporu deneyimlemeye çalışıyoruz.
Mark Stephens’ın “Yoga Eğitimi ve Bir Seriyi Nasıl Düzenlemek Lazım” adlı kitabında, hareketlerin her birini bedenle uyum içinde yapabilmek için gereken kaslar ve bu kasların çalıştırılması için hangi asanaları yapmak gerektiği anlatılıyor. Ardından bu asanaların sağlam ve oturmuş olması için gereken hareketler ve sonunda da bunların karşı hareketleri anlatılıp sıralanıyor.
Biz gün içinde bildiğimiz hareketleri yapıp dururken bile bedenin nasıl hissettiğini düşünmüyoruz. Yaptığımız hareketin içinde rahat edip etmediğimizi umursamadan bedeni hareket ettiriyoruz ve karşıt hareketi yapmadan işlerimizi bitirip dinlenelim, diyoruz. Dinlenmeyi bile bilmeden yapıyoruz, başımız boynu zorlayarak geriye mi düşüyor, çenemiz tavana mı bakıyor, omzumuzun bir tanesi daha sıkışık diğeri ise aşağı doğru bırakılmış mı…
Bedene hiçbir hak vermeden, onu bilinçsizce ve hunharca kullandığımızı fark etmiyoruz ve sonra ondan bizi hep ayakta, ağrısız ve zinde tutmasını istiyoruz. Ayrıca aklımızın bu hunharca davranışlar sırasında hep iyi çalışmasını, organlarımızın sıhhatli olmasını, içimize attığımız dertlerimizi de boş vermesini diliyoruz.
Bir düşünün, size birisi böyle davransa ona ne kadar süre tahammül edersiniz? Hep onu korumaya çalışır mısınız? Söylediklerinize hiç kulak vermese onu dinler misiniz?
Hareketlerimiz ve eylemlerimiz birbirini tamamlar. Bedeninize nasıl davrandığınıza bir bakın.
Namaste…