Ağaçlarla, hayvanlarla konuşan insanlara mucizevi olarak bakıyoruz. Peki ya kendi ile konuşan insanlara, onlara deli gözüyle bakıyoruz. Aslında hepimiz her an kendimizle konuşmaların içindeyiz. Ne zaman ki kendimizle konuşmaları, ruhumuzla, bedenimizle ve düşüncelerimizle yapmaya başlayacağız o zaman kendimizle ilişki kurmaya başlayacağız.
Sabahları bedenimiz belli ağrılarla uyanıyor. Hangi yaşta olduğumuzun pek de bir önemi yok. “Ah şuram ağrıyor, buram ağrıyor” diye kalktığımızda gençlikte “Aman canım geçer” diyor, yaş aldıkça “Neyse benim bir doktora gitmem lazım” diyoruz. Soruyoruz doktorlara, ağrılar artınca belki “Ay ben biraz yoga yapayım bak, bedenimi düzelteyim” diyoruz. Ancak bedene, ruha veya düşüncelere sormadan yapıyoruz bu hareketleri.
Sonrasında biraz ağrılar diniyor ya da daha çok ağrı olmaya başlıyor ve biz ya spor değiştiriyor ya da ameliyat oluyor veya tedavi görmeye başlıyoruz.
Ben şu sıralar çok oturarak iş yapıyorum. İşe yeni başladığım için de neredeyse bütün zamanımı bu işe vermeye çalışıyorum. Eve geldiğimde düşüncelerim gün içinde tanıştığım insanlarla ve yaşadıkları olaylarla o kadar dolu oluyor ki çöküp oturuyorum.
Bir gün sordum bedenime, “Niye bağırıyorsun sol kalçamdan doğru?” diye. “Hep oturuyorsun, bacak bacak üstüne atıyorsun ve işini yaparken omuzlarını öne alıp beni sıkıştırıyorsun” dedi. Ben bir yoga hocası olarak bunu düşünüp değiştirmeliyim desem de bilinçli olarak zaman ayırmam gerek bunların hepsini düzeltmeye. Yap birkaç hareket, geçer ile olmuyor. Neyse ki sabahları daha erken kalkmakta buldum çareyi. 15 dakika kalça açıcılar, omuzlarımla uğraşmalar, kalp açıcılar ve biraz daha iyi gibi. Ancak bedenim devam ediyor kendi sinyallerine. “Eh benden bu kadar” dedim, “Hem para kazanmak lazım, hem seni eylemek, bir de kafamdaki düşüncelere sus demek, bu kadar oluyor.” Yaptıklarımın sadece durumun vahametine bir anlık çözüm içerdiğini kavradım. Bundan öncesi “Tamamen kendimi yogaya adayayım, spor yapmayı sürekli hale getireyim, işte çalışmayayım, elimde olandan harcayayım, yok şu eğitimi de alayım” diyerek geçti. Denedim çok denedim.
Şimdilerde dengeli bir şekilde ruhumu, bedenimi, düşüncelerimi ayırarak oturtmaya çalışıyorum karşıma. Öncelikle düşüncelerimi susturmak için koyuyorum ellerimi bacaklarımın üzerine ve oturuyorum, deydikçe bedenime bütününü hissediyorum ve hissettikçe bedenim bu üç bölümün de görüldüğünü fark ediyor. Sıcaklık, zaman ayırma, sessizlikte oturma. Bazen sıcak çayı elimde tutuyorum, sadece o sıcaklığı bedenimde hissetmek için. Her duyuma zaman ayırarak.
Sonra “Nasıl yardım edebilirim sana bedenim?, “Nasıl yardım edebilirim sana ruhum?”, “Nasıl biraz olsun yatıştırabilirim sizi düşüncelerim?” diye soruyorum onlara. İçten, ötelemeden, geçiştirmeden, kendi sınırlarıma bakarak, sosyal çevrenin dayatmalarını fark ederek, duyarak ve duyumsayarak, cevap verme kaygısı gütmeden.
Namaste!