− Bana üç tane iyi, üç tane de kötü yönümü söyleyin.
− Anne bu ne gene!
− Ya işte bu gölge terapisi diye bir şey, uzun uzun anlatsam sıkılacaksınız. Onun için bence söyleyin ama dalga yok lütfen.
İkisi bir ağızdan:
− Bizi çok serbest bırakıyorsun, bize söz geçir, acayip rahatsın. Tamam, bize bağır çağır, hep senin istediğin olsun demiyoruz ama sen anladın…
Bir anda durdum… Rahatlığın, bencilliğin sinyalleri idi bunlar; tembelliğin, kavga gürültüyü reddetmenin, sorumluluk almamanın bir başka şekli. İyi tarafı ise sınırsızlığımı buna borçluydum. Yaratıcılığımı, iş becerimi, birçok şeyi yardım almadan başarmayı, kendi kararlarımı vermeyi.
Bencil kelimesi beni o kadar sarstı ki hep verici olmaya, hiç kimseden yardım beklememeye, hep suçu üstüme almaya alışmış kurban rolü, benim için bencil olmaktan çok daha rahat ve güzel üstlenilebilir bir roldü.
Bencillik, bizi kontrolcü, her şeyi bilir, dinlemez, at gözlüğü ile dolaşan, etrafı eleştiren, tembel, farkındalığı az hale getirse de, aynı zamanda kendimizi tanımak için bir fırsat. Kendimizi sevmeyi ve bu sayede bütünü sevmeyi, özünü bulmayı, sınır çizmeyi, kendi sınırlarını bilmeyi, her şeye evet dememeyi, yaptıklarımızın sorumluluğunu almayı gerektiren bir tutum.
Bu kadar olasılığı kendi huzur ve rahatımızı yok ederek bulmak, evrenin başlangıcından beri süregelmiş bir tutum. Bu aslında “büyük uyumun icaplarına uygun ve kendimizi daima yeni gelişimlere hazırlama amacını güden bir mekanizmadır”. (İlahi Nizam ve Kâinat – Bedri Ruhselmann)
Bütün veçhelerimizi, niteliklerin çeşitliliği olarak kabullenebilmemiz için Tanrı’nın hepimize sabır ve bir tutam gülümseme bahşetmesi dileğiyle.