Bir süredir köprü kurmakta zorlandığımı fark ettim. Kollarımı güçlendirsem de kalkmakta zorlanıyordum. Dün spor salonunda, spor koçum Angel’e sordum. Nedenini anlamadım, bir sormam lazım, kollarından kaynaklandığını düşünmüyorum, dedi.
Köprü kurmak, geleceğe bakabilme yetisi olarak anlatılmıştı bana, Jivamukti yoga eğitiminde. Kalkmaya çalıştıkça içimde bir hüzün ya da bir renksizlik oluyor, bloklarla ya da feet up’la kalkınca rahatlıyorum. Bugün öğlen denerken, annemin ölüm yıl dönümünde, annem öldüğünden beri “bir yaşama” ayak uydurmaya çalıştığımı fark ettim. Annem öldüğünde bir anda içimdeki çocuk, içimdeki ergen de ölüvermişti sanki.
Hayal kurmaktan, geleceği şekillendirmeye çalışmaktan vazgeçmiştim. Sadece olması gerekenlerle ve yeni bir uğraş bulmakla uğraşmıştım, bu acıyı dindirmek için. Kalbim ve karın bölgeme yerleştirmişim gidişinin hüznünü. Kaybolmuş ve yeşermeyen ben vardı sanki göğsümde ve omurgamın alt tarafında. Hareket ettikçe, içimde hissettiklerim su yüzüne çıkıyor ve çıktıkça canımla aramda bir köprü oluşuyor.
Bedenimi hissettikçe, bedenimle yakınlaştıkça bana anlattıklarını duymaya başlıyorum. Bedenimin içine doldurduklarımı alıp karşıma oturdum. Yazıya döktüm onları, onlar önümde kelimelere dönüştükçe yaşamı nasıl kavramaya çalıştığımı, kavrayamadığım zamanlarda bunları düşünmemek için neler yaptığımı bir bir önüme koydum. Bazıları beni kızdırdı, bazıları hüzünlendirdi, bazıları yeni hallerimi keşfettirdi.
Siz bedeninizle neler yapıyorsunuz, içindekileri keşfetmek için. İçindekileri keşfetmeye niyet edip sessizlikte dinleyin onu. Dediklerini ister evrene haykırın, ister kağıda dökün, isterseniz de resme dönüştürün. Çıkarın içindekileri ortaya.
Namaste…