“Bir ateist ölmüş ve kapıya gelmiş, Azrail cehennemi göstermiş. Ateist yerim belirlenmeden önce benim bir Allah’ı görmem gerek demiş. Çıkarmışlar Ateist’i huzura, Allah’ı gören Ateist, ‘Aaa, sen var mısın? Nietzsche bize senin olmadığını anlattı.’ demiş. Allah da ‘O zaman sen de Nietzsche ile cehennemde beraber yan.’ demiş.”
Birçoğumuz için önemli olan görüntünün kendisidir. Kendilik bilinç hallerimiz ve kendilik bilinç gelişimimiz bizim birinci önceliğimizi oluşturur, 30’lu yaşlarımıza kadar. 30’lu yaşlarımızdan itibaren sorgulamalar, sorgulamaların ardından bir boşluk duygusu oluşur ve yol bazen araştırmadan, soru sormadan dış dünyada bir doyuma ulaşmaya çalışma ile sürer gider. Ya da tam tersine bir ruhanilik ile “EGO”nun yok edilmesi, ilahi varlığa sürekli bir şükür, her şeyin pozitif görülmesi gibi bir başka aşırı uç bizim uçurumumuzdur.
Oysaki Evren ve Varlık bir bütündür diye anladım ben yoga öğretilerini. Varlığın görüneni ile görünmeyeni arasında bir çeşit danstır, Tanrı’ya, evrene veya Allah’a inanış. Bir ayrılık yoktur bütünde, biz ayrımcılığı şart koşmadığımız sürece. Yoga ve Ayurveda’da, Guna’lar yani niteliklerimizin bize doğuştan verildiği söylenir. Bu değerler, her türlü yaşam türü içinde bulunur.
Yani biz bu nitelikleri kazanmayız, bu nitelikler geldiğimiz yerden veya aileden de bize verilemez, bu nitelikleri bizler sadece cilalayıp parlatabiliriz ve onları dünyaya yansıtabiliriz.
Bu niteliklerimizi ortaya koymamızı engelleyen ise, toplumun bize koyduğu kurallardır. Toplumların, ülkelerin, insanların, yaşam tarzının koyduğu bu kısıtlamalar, bizim kendi niteliklerimizin farkına varmamızı engeller ve bizi olmayan bir benlik duygusu ile karşılaştırır. Yani yapay bir benliği kendimize yakıştırmamıza neden olur.
Kabir Helminski, “Bilen Kalp” kitabında bu durumu şu şekilde tarif etmiştir; “Olumlu, işlevsel yokluk hâli, oynadığı rol tarafından, hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları tarafından, kültürünün koşullanmaları ve âdetleri tarafından yönetilmeksizin, bireysel bir kişilik yoluyla görünüşe çıkan bir öz benlik hâlidir.”
Yoga derslerinde de mat üzerinde, kendi küçük evrenimizde yaptığımız bedensel duruşlar, bizim koşullanmaların dışında, korkuların ve yalanların içine girmeden, daha duyarlı, açık, dürüst ve kendimize yönelik bir mizah duygusu ile gerçekleştirdiğimiz bir danstır. Katı halimizden, akıcı, eriyen, asanalar içinde yok olan ve onunla hemhal olan bir ben kalır matın üzerinde.
Hayvansal niteliklerimizle birleştiğimiz, doğanın şeklini aldığımız bu haller bizi kişilik ötemizde, manevi bir bedene daha çok yaklaştırır.
Namaste!