Pazar ablam çiçekçiden geldi ve “Salı akşamı yapılacak ‘yenilebilir çiçek atölyesi’ diye bir şey gördüm, sen de katılmak ister misin?” diye sordu. Meraklandım, hadi gidelim dedim. Aile alışkanlığı da var, yani “Ne işe yarayacak?”, “Bir şey öğrenecek miyim?” gibi sorular aklıma gelince bir nefes aldım; “Ya sadece kendimle olacağım ve nasıl bir şey beni bekliyor merak ediyorum” diyerek gitmeye karar verdim.
Kendimle tanışmak, neler yapacağımı merak etmek, orada bedenimin yeni bir şeyi öğrenirken nasıl hareket edeceğini anlamak, kendime zaman ayırmak ve bir şeylerin peşinden koşuşturmadan sadece kendimle olmanın tadını almak istemedim aslında.
Eğri oldu kedidillerim, en son konulacak kedidilini tahta gibi yonttum. Sonra “Etrafımdakilere bakacak mıyım?” sorusu geldi aklıma, durdum bir nefes aldım ve “Ben nasıl bir bahçe görmek isterdim, hangi renklere sahip olan bir pastayı tatmak isterdim, kokusu nasıl olmalı?” sorularını düşünerek başladım çiçekleri kesmeye, bölmeye. “Çilekle şakayık gülünün kokusu birbirine karışınca nasıl bir his olacak bende?” diye düşündüm.
Bittiğinde dinlenmiş, kendi ortaya çıkardığım pastadan memnun bir halde oradan çıktım. Bedenim, düşüncelerim ve ruhumla bir yaratım yaptım uyum içinde, endişelenmeden, utanmadan ve kendimi işe yaramayacak bir şeye zaman ayırdım diye suçlamadan. Hayal edebilmenin, yaratıcılığımın ve hafiflemenin rahatlığı ile kendimi yatağa bıraktım.
Kendimizi değişik hallerimizle tanımak için zaman ayırmanın ne demek olduğunu; tadını, kokusunu, tınısını, gözle doyumunu ve dokunuşunu hissederek içinde yaşadığımız beden ile ilişkiye girmenin ne demek olduğunu kavradım. Hayatın içindeki bir damla yaşam iksirini tadabilmenin zevkine vardım.
Siz hayatın içindeki yaşam iksirini nerelerde tattınız? Kendinizi hayatın huzurlu ve hafif meltemine ne zaman bıraktınız ve bütün duyularınızla yaşamın bir damlalık iksirinin ne zaman tadına vardınız?
Namaste!