Bir çiçeğe bakarım, saksısı güzel, kendisi güzel. Bir süre sonra çürüdüğünde, “Ya neden bu kadar çabuk soldu?” diye sorduğum çok olmuştur.
Her sabah olmasa da balkonda onu sularım, ona “Ay ne güzel” derim. Hayatımıza da böyle bakıyoruz; bakmıyoruz toprağın havaya ihtiyacı var mı, karıştırıp tekrar dengeye gelmesi lazım mı, aldığı suyun ne kadarını kullandı, ne kadarı altında kaldı, kalan kısımda küflenme var mı veya hiç su kalmıyor mu altında.
Biz de çiçek gibiyiz, dış kabuğumuz iyi; annelerimiz, dünya, işimiz, kıyafetlerimiz, arabalarımız… Her türlü doyumu alıyoruz. Peki ya içimdekiler; vitaminler, kemikler, kaslar, yemekler, yememekler, diyetler, masajlar, sonunda çürüyüp toprağa karışıyoruz.
Bazılarımız, “Aman salıver gitsin” derken diğerleri “Ay ben çok dikkat ediyorum” edasındadır. Oysa hakikaten dikkat edenimiz çok az.
Dün yogaya gitttim, hem vücuda hem de ruhumuza ne kadar yararlı olduğundan bahsederken eğitmenlerden bir tanesi, her gün yapılmasının, ne kadar da mükemmeliyet getirdiğini ve bu yüzden vücudu biraz zorlamanın hiç de kötü olmadığını söyledi. Bir an hepimiz mi yoksa ben mi, yoksa o mu kendine baktı bilemiyorum, “Ben de hâlâ yolun başındayım, mükemmeliyetçiliğimi atamadım” dedi.
Oysaki mükemmellik sadece birlik içinde var, huzur birlik içinde, yani ötesinde, yani bir su damlasında, Tanrı ile bir vücutta… Burada ise ayrı olmadığımızı her gün deneyimlemek için hem huzuru, acının içindeki huzuru hem varlığı, varlığın içindeki yokluğu, yokluğun içindeki huzuru, neşenin içindeki hüznü, söylen
melerimizin içindeki yakarışları, bütün zıtlıkları aynı anda yaşamak yolumuzdur.
Her gün, ötesine özlemle yeni yolları keşfedebilmek ümidiyle.
Bütün bunlar
MC Yogi’yi dinlerken aklıma geldi. Yoga ile hip hop yolunu birleştiren Nicholas Giacomo, tanrı ve tanrıçaların özellikleri, özelliklerinin getirisi gibi temaları, hip hop müzik içinde toplamış. Yogaya yeni başladığım için belki çoğunuzun bildiği bu hip hopçıyı tekrar dinlemenizi öneririm.