Yatağımdan “Yoga matıma gidecek miyim” düşüncesi ile uyandım. Müzik dinlemek, ayrılacağım evin bazı duvarlarının boyanması zorunluluğu düşünceleri arasında, birden dün akşam ders sırasında dediklerim aklıma geldi: “Sinir sistemimiz bir kaleydoskoba benziyor, yoga hareketleri ile onun yeni şekiller almasını sağlıyoruz. Renklerini, tonlarını ve şekillerini değiştiriyoruz, içimizdeki sinir siteminin.”
Bütün bunları kahve almaya gittiğim sırada, bazen donup kaldığımı ve o donup kalmalarımda içimde oluşan kasırgayı ya da depremi, bedenimin nasıl olup da dışarı tam olarak vermediğini düşündüm. Sarsıntıları ruhum fark etse de Stanley Rosenberg’in “Vagus Sinirinin Gücünü Keşfetmek” kitabında anlattığı Herkül ile Hidra adlı su canavarının mücadelesini, neredeyse sürekli içimizde yaşadığımızı fark ettim.
Aklıma şu anı geldi: Yıllar önce annemin doğum günü için Almanya’dan gelmiştim süpriz yapmaya. Annem kapıyı açmıştı, beni görüp “Yanlış gecede geldin dizim var” demiş ve kapıyı suratıma kapamıştı. Kalmıştım öylece ve biraz sonra zili çalınca babam açmıştı kapıyı… Dün ise annemle konuşmak için Facetime’ı kullandım. Annemin yüzü göründü, nasılsınız derken annemin gözleri kapıya ve oradan gelen seslere yöneldi; “Çift kaşarlı” dedi içeri doğru gelen ses ve annemin suratındaki yumuşaklık. Bir anda yıllar öncesini tekrar canlandırdı bu imaj ve donup kaldım. Annem şu anda hastanede ve zor günler geçiriyor, sadece yatakta kalarak.
Bana göre yoga hareketleri ile hastalıkları iyileştirmek, aslında biyomekaniği kullanarak sinir sisteminin birincil işlevi olan fiziksel bedenin hayatta kalmasını sağlamak. Bilinçli olarak kendi bedenimizin nasıl birleştirildiğine bakmayı öğrenmek, bizi bedeni olabildiğince sağlıklı tutmaya götürüyor. Ben sadece yoga ile değil, Lego’nun “makine teknolojisi” parçalarını birleştirerek de bunu öğreniyorum.
Polivagal teori ile beni tanıştıran Yoga Medicine derslerine, beden odaklı psikoterapi tezimi yazarken “Vagus Sinirinin Gücünü Keşfetmek” kitabını öneren Miray Şaşıoğlu’na ve legoları bulanlara minnetle.
Bedeninize oyun içinde oyun olarak bakın. Bir sanat eseri gibi, bir çocuğun o legoyu birleştirdiğinde gözlerindeki ışık gibi… Her hastalığı iyileştiremeyiz, ancak ona farklı bir gözle bakmak, onunla ilişki kurmayı öğrenmek, onu anlamak bize yaşamı kavrama ustalığının yolunu açar ve hayatın tadını beş duyu ile algılamayı sağlar.
Namaste…