Mara (Farkındalık Düşmanı) ve tebaası köyleri gezermiş. Bir gün, bir köye geldiklerinde bir adamın olduğu yerde durup gülümsediğini görmüşler. Tebaası Mara’ya seslenmiş: “Biri daha salt gerçeği buldu, bu seni rahatsız etmiyor mu?” Mara, bir adama bir de tebaasına bakmış, adamı aşağılayan bir yüz ifadesiyle “Salt gerçeği buldu evet, şimdi de onu mutlak gerçek ve inanç haline getirecek.” diye cevaplamış.
Biz söylenenleri, gördüklerimizi, anladığımızı sandığımız her şeyi, bir forma sokmaya, form içinde tutmaya ve inançlar geliştirip kendimizi yönlendirmeye çalışıyoruz. Var olan tek gerçekliğin boşluk olduğunu bilerek her gün o boşluğun içinde yeni inançlar geliştiriyor, kendimize yeni dayanaklar buluyoruz. Başarılarımız ve başarısızlıklarımız, yapabildiklerimiz ve yapamadıklarımız, yaşamımız ve yaşayamadıklarımız için nedenler üretiyoruz.
Boşluğun içine atılan her taşın, birçok yere değdiğini ancak tutunmadığını; yeni gelen günün, anı yaşayarak öğrenmemizi, geçmişte olanlardan öğrenip yenide olacaklara dikkat etmemizi sağladığını anlamak, bizim için boşluğun içinde yanlızlığa işaret.
Oysa deneyimlerimiz çoğaldıkça zenginliğimiz her yönden artıyor, deneyimlerimizle bir dönme dolap gibi etrafımızı da zenginleştiriyoruz, sınırlarımızın olmadığını keşfettikçe bütünleşip tamamlanıyoruz.
Her gün bedenimle uğraşmadığım, asanaları yapmadığımda bedenimin nasıl gerilediğini, ancak her tekrarda daha iyi hale geldiğini, ara verince başka uzuvlarımı fark ettiğimi anladıkça bazen durmanın, bazen de yapmanın keyfini çıkarıyorum. Kendimize, kendimizi tanıma zamanı verelim ve sabırla ne kadar zengin olduğumuzu anlayalım.
Namaste…