“Bugüne iyi bak
O hayattır,
Bu kısa yolda varlığın bütün çeşitleri yatar.
Büyümenin sevinci,
Eylemin şanı,
Güzelliğin nuru.
Dün bir anı
Yarınsa bir görüntü,
Ama bugünü iyi yaşamak,
Her geçen gün mutlu bir anı
Her yarın umudun mutlu görüntüsü
Bu yüzden bugüne iyi bak!”
(Sanskritçe bir şarkı)
− Merhaba baba, nasılsınız?
− Bekliyorum!
− Neyi?
− Gelsin de artık gidelim…
Babam her gün değilse de çoğunlukla bekliyor. Adını anmasa da bekliyor. Hepimizin beklediği gibi. Doğumdan sonra, ilk lafımız beklenir, sonra bir yürüse denir, doktorlar yedi yaşına gelince bu enfeksiyonlar azalır der, o beklenir. Hep beklenir: erkek arkadaş, on sekiz yas, özgürlük, evden uzaklaşma, okulun bitmesi, mesai saati sonu… Ve bekleriz.
Fark etmeyiz kaçıp giden bugünleri, umutla beklerken gözümüzün önündekini de kaçırırız ve sonra neden diye sorgulamaya başlarız. Aynı kuyruğunu yakalamayan köpekler gibi döner dururuz kendi etrafımızda.
Bugünü kaçırmadan yaşamayı öğrenmek yerine yaşamak dileğiyle…
Nefes alın, nefes aldığınızı hissedin, fark edin, tadına varın, şükredin; nefes verin, şükür ile güzelliğinizi, neşenizi, sevginizi etrafa yayın, beklemeyin, istemeyin, dilemeyin, sahip olduklarınızı bir anlığına da olsa fark edin…