Hep hayatın anlamını aradım. Yoga hayatıma girdikten sonra, arayışım biraz daha derinleşti, derinleşmenin yanına bir de farkındalık kelimesi eklendi. Kelimeler eklenmekle kalmayıp anlamlarını, kullanımlarını değiştirdiler.
Yoga tarihini ve gelişimini okurken farkındalığın duyularımızın da ötesinde olabileceğini, avcılar gibi her kuşun kanat çırpışını ayırt edebileceğimizi, her çığlığın, her sesin başka anlamlara geldiğini, hatta kalp atışlarının bile farklı olduğunu keşfettim.
İlk defa bugün yoga dersi alırken, baş duruşunda, bedenimin benle konuşmasına şahit oldum. Bedenim bütün olarak hareket emiyordu. Her uzvum kendini seferber etmiş, sadece bütünde acı çekmeden hareketi yapmak için beni düzeltmeye çalışıyordu. Onları duydukça heyecanlandım, dengemi kaybedip yere indim. Bir deneme daha, bedenimi dinlemek için bir an durdum. Durdukça konuşan bedenim, asana içinde daha uzun dengede kalmamı sağladı. Kendimi beklentiyle kaptırdığım sırada ters tarafa düşüyordum ki hocam tuttu. Çığlığımda asanada uzun kalışımın sevinci kadar, düşersem ne olur korkusu vardı.
Dersten çıktıktan sonra, aslında bugüne kadar her şeyi, her uzvu, her insanı, hayatın her kelimesini bütünden ayırıp dinlediğimi, oysaki bütünlüğün içinde her birinin bir anlamı olduğunu fark ettim.
Oysaki yaşamın müziği ile hayatın sözleri iç içe akarken bir anlam teşkil ediyormuş. Ben ise bugüne kadar başarının çığlığını, korkunun çığlığından ayırmış, kendi başarılarımı görmemişim.
Bütünlüğün içindeki birliği görmek dileğiyle…
Namaste.