Geçenlerde ayakta çoraplarımı giyiyordum. Evinde kaldığımız arkadaşlarımdan biri bana “Niye oturmuyorsun?” diye sordu. “Tek ayak üzerinde durmayı unutmak istemiyorum, aynı el duruşunu yapmayı sevdiğim gibi, bu da çocukken yaptığım şeylerden biri” dedim. “Ben yapmazdım bu tür şeyleri” dedi.
Dün merdivenleri inerken hep başımı eğdiğimi fark ettim. Yakın ve uzak gözlüğümü yapan kişi “Artık her şeyi bütün bedeninle yapacaksın” demişti. O an bu bana çok güzel gelmişti, çünkü bazı işleri bedenimi tam kullanmadan yapmaya alışmıştım. Şimdi ise fark ettim ki bu yüzden göz kaslarım tam olarak çalışmıyor, aşağı ve yukarı hareket etmeyi unutmuş gözlerim.
Aynı kullanılmayan eşyaların bakıma ihtiyacı olduğu ya da uzun zaman önce yaptığımız şeyi tekrar hatırlamak gerektiği gibi, bedenimiz de belli hareketleri yapmadığı için belli bir zaman sonra yapamaz hale geliyor. Buna dair inançlarımızın da yerleşmesi ile bu bölgeler artık çalışmaz ya da eskisi gibi işlemez oluyor.
Terk ediyoruz belli hallerimizi. Unutuyoruz küçük mutlulukları; önce zıplamayı, atlamayı, sonra sevinçleri… Hüznün içimize işlemesine daha elverişli hale geliyoruz. Yapamadıklarımızın toplamı bizi yoruyor ve gelecekte olacakları bekleyerek yaşamaya başlıyoruz.
Bu hafta içinde çocukken en sevdiğiniz hallerinizden birkaç tanesini yazın. Onları aynı şekilde yapsanız nasıl olurdu? Bir deneyin. Hatırlayın sizi güldüren hallerinize dönmeyi. Unutmak istediklerinizi bile bir deneyin, nasıl geldiğine bakın. Kalbinizdeki izlerini canlandırın çocukluğunuzun…
Namaste!