Denge, sorumluluklarımız gibi, bizim olduğunu düşündüğümüz, ancak bazen nasıl olması gerektiğine karar veremediğimiz bir alan.
İlişkilerimiz, dünyaya karşı hoyratlığımız, kendimizle bağlantımız, bütün karşılıklı alışveriş, dengenin bir parçası gibi gözükse de, bütününü oluşturur. Yani denge aslında sorumluluklarımızın ve seçimlerimizin yansımasıdır. Her ne kadar aşırı uçlardan kaçınıp rahatımızı korumaya kalksak da, sınırlarımızı zorlamadıkça, uçları denemedikçe, sadece orada oluruz.
Denge diye nitelendirdiğimiz sürekli alışveriş, aslında bizim yolumuzu aydınlatan ışığın ta kendisidir. Düşüncelerimizin, seçimlerimizin, istek ve niyetlerimizin bize yansıyıp geri döndüğü alandır. Deneyimlerin sınırsızlığı içinde, sürekli bir zorlanma ile dengemizi bulabileceğimizden, yeni dünyaların kapılarını ancak bilgisizliğin içinden çıkardığımız bilgi ile yaratabiliriz.
Her bilinen denklem kısıtlamaların başladığı alandır, denkleme yeni bir bakış açısı getirmek ise Amerika’yı yeniden keşfetmektir.
Televizyonda iki Fransız gencin, sürekli düz bir ip üstünde çeşitli yükseklik ve alanlarda yürümeye çalıştıklarını; en son denemelerini, havada uçan iki balonun arasında gerili bir ip üzerinde yaptıklarını izledim. Başarısızlıkları, tekrar sınırlarını zorlayıp ipi nasıl gereceklerini, ipin hangi malzemeden olması gerektiğini,
balonların ağırlığını, rüzgârın yönünü ve daha birçok bileşeni bir araya getirip dünyayı yeniden keşfetmeyi gerektiriyor. Aynı, dengeyi her gün keşfetmek gibi.
Dünyada hiçbir kelime bildiğimiz ile sınırlı değildir, anlamlarına anlam kattığımız her kelimeyi, her hareketi yeniden tanımlayacağımız yeni bir güne merhaba.