Ellerini tam kalbinin önünde birbiriyle birleştir, çeneni kalbine doğru eğ, bağdaş kur. Ve bir an için kendini dinle, kalbine boyun eğ ve ona daha da yaklaş….
Hayatın, farkında olan hizmetkârı mı yoksa umarsız kölesi mi olmak daha iyi?
Annemle tartışmalarım, kalbime dönüşlerimi zorlaştırıyordu. Kalbime her dönüşüm, öfkemle yüzleşmemi gerektirdiğinden yoga yapmaktan kaçmaya başlamıştım.
Bu sabah tekrar ellerimi kalbimin önünde birleştirdim ve kölelik zincirlerinden kurtulmak için yardım istedim. Yardım isterken, annemin bana karşı davranışlarına benim de aynı şekilde karşılık verdiğimi fark ettim. Devamlı bir savaş içindeydik. O bana taş attığında, ben ona kaya fırlatmaya başlamıştım. Bunun sonu yoktu ve sadece onu değil, beni de sürekli köşeye sıkıştıran büyük bir gücün altında ezilmeye mahkûm ediyordum kendimi.
Omuzlarımı iyice geriye aldım, göğüs kafesimi iyice açıp kalbimin derinliklerine ulaşabilmek için savaşmaya hazırlandım, kollarımı arkaya uzattıkça, ta derinlerden kendisi olmayı özlemiş bir çocuğu alıp çıkardım. Kalbimi açtıkça, negatifliklerim buharlaştı, ağırlıklarım hafifledi, bileklerimi ağırlaştıran ve acıtan zincirler çözüldü.
Her adımımı uzaktan bakarmışcasına izledim, ne kendimle ne de annemle savaştım, sadece yaptığım her hareket, söylediğim her sözde kendimi dinledim. Yeni gözlerle ve yargısız bir saflıkla bakışımı kendime ve dünyaya çevirdim. Gözlemledikçe beni gördüm, etrafımı algıladım, her nefes alışımda vücudum esnedi, ruhumun alanı genişledi, genişleyen ruhum yeni yöntemler bulmaya başladı. Dar yollar yerini genişlere bıraktı. Geniş yollara yeni sokaklar eklendi ve sonsuzluk içinde bir yolculuk başladı.