− Anne n’apıyorsun?
− Arabayı tanıyıp kullanmaya çalışıyorum.
− Her araba değişik mi? Neyse dinle şimdi, çıkınca buradan düz gideceksin.
Oğlum yolu tarif ederken Almanya’ya ilk gelişimi, araba kullanmaktan çekinişimi, şimdi nasıl gideceğimi düşünüyordum.
− Yanlış gittin, benim sözümü dinlemediğin zaman sana çok kızıyorum.
− Ya ne olur, sadece kayboluruz.
− Bir şeyleri kolay yapmak varken hep zora kaçıyorsun.
− Hayır canım, ne olur ki kaybolsak.
Günlerimiz hep böyle yarım yamalak anlaşarak bütün olmamayı getiriyor. Dinlemediğimi, korku ve endişelerimi, hatıralarda kayboluşumu dile getirmek yerine hemen savunmaya geçip saptırmaya ve içimdekileri gizlemeye, kendimle karşılaşmadan, korkularımı ve gerginliğimi ona yansıtma yolunu seçtim.
“Düşünceler hayatın ekranına kaydedilmiş veriler gibidir. Ekranda gördüğünüzü beğenmiyorsanız onu silmeniz size bir yarar getirmez. Düşünce deneyim, deneyim ise sonuçtur. Sonucu beğenmediğinizde düşünceyi değiştirmek gerekir.” (Sevgiye Dönüş – Marianne Williamson)
Kurgulama şeklimdeki en ufak değişim, deneyimimdeki sonucu değiştirir.
Korkularım öfkemi, yaşamımın bir anını kalbimin tüm açıklığıyla yaşamak, yaşamı ele alışımı değiştirir.
Farkındalığın ışığını korkunun cehenneminde yanımızda taşımak ümidiyle.
Namaste.