Medeniyetimizde itaatin ne kadar kökleşmiş bir davranış biçimi olduğunu kanıtlamak için tanınmış psikolog Stanley Milgram, 1960 yılında Yale Üniversitesi’nde deneyler yapmıştır. Bu deneylerde, biri öğretmen, diğeri ise öğrenci olarak adlandırılan iki denek, cezanın öğrenmedeki etkilerini ölçmek için bir odaya konur. Deney sırasında öğretmenden, öğrenciye birbirine bağlı kelimelerden oluşan listeler okuması ve sonra da öğrenciden bu kelimelerden ikincisini hatırlaması istenmektedir. Öğrenci her hatırlamadığında, öğretmen öğrenciye yavaş yavaş etkisi artırılan elektrik şoku verecektir.
Her ne kadar deney sırasında öğretmen rolündeki denek, yaptıranlara dönüp deneyi kesmeyi önerse de devam etmesi söylediğinde deneyi sürdürmüştür. Milgram’ın yaptığı bu deneyde insanların % 65’i en yüksek elektrik şokunu öğrencilerine uygulamışlardır.
Gene 1960’lı yılların başında makaklar arasında yapılan bir deneyde, makaklara, başka bir makağa bir düğmeye basarak elektrik şoku vermeyi kabul etmesi halinde yemek alabilecekleri öğretilmiştir. Eğer elektrik vermezlerse kendilerinin açlıktan öleceği gösterilmiştir. Makaklardan sadece % 13’ü düğmeye basmıştır.
Yoga sayesinde, eylemlerimizin sonuçları konusunda bize bilgiler veren bir bilinç yapısına ulaşmaya başlıyoruz. Bu bilinçle hareket etmek ise bizim, içsel olarak bağlı hissederek, bağımsız davranmamızı sağlıyor. Bu bilinç yapısı ya da yoga sayesinde bağlantıyı kurduğumuz alana ise bazıları kalp, bazıları muhteşem dünya, bazıları sevgi adını veriyor.
Kalbimizin sesi, kalbimizin bilinci ile hareket etmeye başladığımızda, sadece bütün ile bağlantıda olarak hareket etmeye başlarız. Milgram’ın deneyinde olduğu gibi, kültürümüzün veya medeniyetimizin öğrettiği şekilde kalbimizi duymadan, güçsüzleştirilmiş ve yetkisi alınmış hissederek parçalanmış veya kendimize karşı dürüst olmayan bir şekilde hareket etmeyiz. Herkes öyle davrandığı için onlar gibi davranmak, kesinlikle çok akılcı bir davranış biçimi değildir. Tanrı bunu böyle emrettiği için bir eylemde bulunmak da yeterli bir neden teşkil etmez. Şiddet uygulayarak ve parçalanmış bir şekilde yaşam sürüp ardından bunu inkâr etmek ise insanın varlığında derin yaralar açar.
Yoga ile bu yaralara merhem olmaya, çare olmaya başlarız. Sesiniz duyulduğu, sözleriniz anlaşılır olduğu ve en önemlisi söylediklerinizle anlatmak istedikleriniz bir olduğunda, yoga yolunda ilerlemeye başladığınızı düşünebilirsiniz. Ta derinlerden gelen, yalnızlığın olmadığı, bütünlüğün ve dürüstlüğün söze döküldüğü bir ses tonu ile sözcüklere anlatmak istediğiniz gerçeği katarak konuşmayı başarabilirsiniz.
Sözlerimiz evreni yansıttığında, evrenin kapıları da bize açılacaktır.
Evrenin ışığını görebilmek niyetiyle…