Yazar Richard Dawkins evreni şöyle tanımlıyor; “Gözlemlediğimiz evren eğer içinde tasarım, amaç, şeytan ya da melek barındırmasa ve sadece boşluk ve gaddar bir acımasızlık içerse, o zaman beklentimizi karşılayacak özelliklere sahip olurdu.”
Daha basit bir dille, bir şeylere varmak bizim çelişkimiz, olanı olduğu gibi algılamayıp oldurmaya çalışmak, çalışarak ayırmak, ayırarak ruhsallığı bile olmayan bir şeyi oldurmak gibi göstermektir. Bu göreceli bir gerçekliğin kabulüdür. Sürekli değişen bir gerçeklik, kesin bir gerçeklik olmaktan çıkar.
Yasakların, tanımların olmadığı, bilinmeyen bir dünya. Tanınmayan bu dünyanın içinde de sürekli bir uyanıklık, karar verme yeteneği ve sürekli bir uygulama ve deneyimleme ile sadece denemiş olmanın zevkine, keyfine varmak için yapma eylemi.
Bir şeyi tatmin etmek, bir şeye uymak, anlam katmak veya olabilmek değil de, keşfedileceklerin sonsuzluk denizinde deneme imkânına sahip olmanın tadını çıkarmak hayat.
“Baskı ile yapılan bir değişim gerçek değişim değildir.” der Krishnamurti. Gerçek dönüşüm ne iradeyle ne de zorla olur; sadece denemeyle, denemenin sonucunu kabul ile olur, olana ve olacaklara güven ve cesaret ile bakmayı ve kabul etmeyi gerektirir.