“Ben Vedaların kurbanıyım, Ben ibadet edilenim, Ben Tanrı’ya sunulan adağım ve Ben aynı zamanda doyurulan ve doyuranım. Ben ilahiyim, Ben eritilmiş tereyağım, Ben ateşim, Ben adak ve ikramım…Ben evrenin babasıyım, annesiyim, sürdürücüyüm, dedeyim. Ben bilinenim, temizleyenim, OM’un hecesiyim. Ben bilgeyim, ilimim,tasavvurum, övülenim, hor görülenim…Amaç ve desteğim; Tanrı ve Tanığım, evim, sığınağım ve arkadaşım. Ben var oluş ve aynı zamanda yok oluşum, toprağım, depolayanım, ölümsüz tohumum…Sıcağı verenim; istediğim de yağdıran istediğimde kurutanım. Ben mlümsüzlüğüm, O Arjuna ! Ben aynı zamanda da ölümün ta kendisiyim. Ben var olan ve olmayanım.” Bhagavad Gita (IX.16-19)
Kendimizi tanımlaya başlarken karşıtlıklarımızı da beraberimizde getirdiğimizi ne kadar da çabuk unutuveriyoruz. Her birimiz ne kadar iyilik sever isek bir o kadar da kötülük severiz. Ne kadar sevgi doluysak bir o kadar da nefret doluyuz.
Bütün bu karşıtlıklarımızı kabul edip, iki seçim yerine ortada bir üçüncü, bir dördüncü ve bilemediğimiz sayıda her iki ucun birleştiği bir alan olduğunu kabul etmekten çekiniyoruz. Ayurveda ve Yoga işte bu konuda bize yol gösteren bir sistem. Sistem nitelikleri (Gunas) ortaya atmış. Sattvic (İyicil), Tamasic (Kötücül) ve Rajasic ( Hareket halinde ortaya çıkarma).
Ben iyi alanlarımı kendimce ortaya koyabilirsem ve onların karşıtlıklarını da bulabilirsem uçlar da bulunarak zorunlu bir yapış yerine oyun sahamda onların karşı tarafın ve benim anlayışım içinde yeni bir var oluş ile ortaya koyabilirim.
Portobello Cadısı – Paulo Coelho, bir kadını anlatır. Öyle bir kadın ki, eski eşinin gözünde bir Cadı, sevgilisinin gözünde bir Tanrıça, babasının gözünde peri, annesinin gözünde bir yalancı…bütün bu algılar aslında karşının algısı ile yorumlanan ve beni ben olmakta zorlayan hal.
Eğer ben beni bütün karşıtlıklar içinde bilirsem ne olanı, ne olmayanı yadsırım. Olanı da olmadığını düşündüğümü de kullanmayı öğrenirim.
Kendimi açık fikirlilikle tanıyacağım bir hafta dileğiyle….
Namaste!