Basitlik, bana öğretildiği şekilde, saflık ve sadelik değildi. Bana basit olmanın bilgisiz, görgü ve etik kuralları bilmeyen, halktan, her gün aynı işi yapan ve daha ileriye gitmeyi bilmeyen olduğu öğretildi.
Halbuki basit olmak, olabilmek, öğrendikleri içinde ilerlerken sade bir şekilde her şeyi duyan, gören, her şeyle bağlantı kurabilip sadece bakabilen demekmiş.
Bizler basit olmamak için takıp takıştırırız, basit olmamak için öğrenir ve öğrendiklerimizi sürekli ortalığa dökeriz, bir modayı takip eder, bir dergiyi okur, ev, araba sahibi olur ve hâlâ mutlu olmayı bilmeyiz.
Sadelik ve basitlik aslında olduğumuz gibi olmaya, kaynağımıza bir dönüştür. Tüketmek ve tükenenin ardından ağlamak değil, tüketmeden zevkine vararak yiyebilme, zevkine vararak dokunabilme ve hissedebilme özgürlüğüdür, aynı hava gibi, aynı boşluk gibi.
Hava ve boşluk elementi bütün elementlerin içinde en geçici, en ölümlü, en süreksiz, en mistik, en güçlü olanıdır. Hava ve boşluk kolay fark edilemez bir taşıyıcıdır. Bütün kokuları taşır, bütün duyguları taşır, bütün olacakları haber verir, bütün endişe ve mutluluğu içinde barındırır. Fırından çıkan ekmeğin kokusunu taşır, bizi acıktırır, bizi gittiğimiz bir yere taşır, rüzgârın esintisini taşır, bize yağmurun gelişini, bir fırtınanın çıkacağını, uzaktan yanan bir evin acısını haberini verir. Hafiftir, görünmezdir, her yerdedir. Havanın ve boşluğun kendisine has bir varoluşu vardır, her şeye dokunur, her şeyi hisseder, her şeyle ayırmaksızın bir olur, var olur.
Her değişiyle yenilenir, her dokunuşu ile bozar, her anda vardır. Bizler ise hava gibi olmamak, her şeyin anında kontrolünü sağlamak ve olmak üzerine kurulu dünyamızda, bir tüy kadar hafif, bir kuş kadar özgür, bir rüzgâr kadar değişken olmayı dilerken, kendimizi duvarlarımızın içine kapatır, orada havasızlıktan boğuluruz.
İlkbahar gelirken ancak dışarı çıkar, hava aldığımızı, yeniden sevdiğimizi, yeniden tenimizi, dokumuzu hissederiz. Her an olanı görmeden yaşarız, ilkbahar gelip yaza dönene kadar. Biriktirir, toplar, giyer, kat kat üstüne koyar ve birden açılmanın ferahlığını, basitliğini, renklerin doğada canlanışını seyrederiz.
Basitlik ise her mevsimin içindeki rengi görüp, kendini hissedip, ne zaman neye ihtiyacı olduğunu fark edip, kendini yaşayabilmenin boşluğudur. Sadece varolan bir dünyanın temellerinde izlemek, bakmak, hissedebilmek ve hava kadar akışta kalabilmektir.
Tekrar tekrar tenimizi hissetmeyi denemek yerine varolana bakabilme yeteneğini kazanabilmek dileğiyle…
Namaste!