Bir an düşündüm, hangimizin yaşadığı hayat sevdiğimiz veya bildiğimiz bir hayat. Doğduğumuzda bize verilen hayatı, sorumlulukları, verilenler doğrultusunda yaşıyoruz. Büyüdükçe, sorumluluklarımız ve hayatımız sorguladıklarımız halini almaya başlıyor, içinden çıkmanın zor olduğu bir labirente dönüşüyor. Bilmediğimiz denizlere açılarak aramak, kelimelerin anlamlarını yeniden tanımlamak için ülkeler gezmeye, insanlar tanımaya, yeni işlerde çalışmaya, bazen sorumluluklardan ve kendimizden bilmediğimiz, tanımadığımız bu yapıttan kaçmaya çalışıyoruz.
Başrolünü oynadığımız bu oyunun sahne düzenlemesini kendimize göre yapmaya çalışsak da bizi kısıtlayan sınırlamaların ne olduğunu bilmiyoruz.
Yılın ikinci günü Pınar Tezcan Hoca ile yazın katılmak istediğim Jivamukti Teachers Training için çalışmaya başladık. Asanaları en iyi şekilde yapabilmek değil amacım; sadece vücudumun, kalın bacaklarımın, kısa boyumun, uzamadığını düşündüğüm kollarımın sınırlarını ve eğilmeyen sırtımın nasıl eğileceğini, geniş omuzlarımın daha nasıl genişleyeceğini bulmak, hatta belki boyumu uzatmak, karın kaslarımı kullanarak. Vücudumun sınırlarını genişletirken dayanma gücümü test etmek, hareketsizlik sandığım hareketi deneyimlemek. Kısacası sınırlarımı keşfetmek. Sınırlarımı keşfettikçe sınırlamalarımı kaldırmak, kendimi kat kat soymak, aynı bir soğan gibi.
İçinde olan özü anlayıp, olanı değil, olmasını düşlediğimi gerçekleştirmek için yola çıkmak. İki saatin sonunda Pınar Hoca’mın stüdyosundan çıktığımda, vücudumdaki ağrılara rağmen, mucizevi yol arkadaşımız nefes ile bedenimin nelere kadir olduğunu gördüm; yeniden yelken açıp daha görülecek çok şey olduğunu ve görünüşümün, geçmişimin, bildiklerimin, gelecek için planlarımın tamamen kendimi bildiklerimle kısıtlamak olduğunu gülümseyerek izledim.
Her gün yanımızda olan nefesimizle, bilmediğimiz yöne doğru her gün anlamaya çalışmadan, sadece güzelliklere kucak açarak hayatı hissetmek ve sevmek…