− Neden olmuyor anlamıyorum, ancak çok ısındığımda ya da birkaç kişi ile ders yaparken köprüye kalkıyorum!
− Ne bileyim, bence en iyisi bu hafta sonu Godfrey Deveureux ile yoga yaparken ona sor.
Ferhan Hocam böyle söyleyince cumartesi sabahı Godfrey’in yanına gittim.
− Ben köprüye çıkarken hep bir yere gelip takılıyorum, kendimi yukarı itemiyorum.
Bana baktı, gülümsedi ve “Hazır değilsin demek ki!” dedi.
Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Yoga ile yoğ
rulmasam, “Hay salak adam, bu ne biçim cevap, tabii kendi yapıyor ya” gibi düşünceler geçerdi içimden. Oysa ilk defa, hazır olmanın anlamını düşünmeye başladım.
Derse girdik, Godfrey oturdu; “Ben derslerime hiç hazırlanmam, derslerin ilhamını bana öğrenciler, deneyimler, yaşanmışlıklar, sabah derse giderken yolda olan olaylar verir. Yoga dersini, hareketi yaptım, yapamadım, iyi yaptım, ay ne güzel, asanaları gerçekleştirdim ile ziyan etmeyin. Yoga yaşamın kendisi…” sözleriyle derse başladı.
Öğretiler, öğrenim, dersler, anlatılanlar, her biri bizi zenginleştirirken aynı zamanda fakirleştiriyor. Verilen doğruları almak, onları olduğu gibi öğrenip içselleştirmeye çalışmak… Biz yaşamı anlamıyoruz, yaşam bize bir kitap içinde teorileri ile veriliyor. Çalıştıkça anlamlarını bozup kişiselleştiriyoruz. Halbuki tek bir yol yok, bir işi yapmanın bir sürü yöntemi varken biz bunları gözden kaçırıyoruz. En iyi görünen yöntemi almak yerine herkesin kullandığını alıyoruz ki birlik içinde olmayı bilelim.
Biz hem gören hem görüleniz, sadece gören değil, gördüklerini değiştireniz. Yaşamımızda bize verileni, söyleneni, anladığımız gibi değil; bir sanatçı gibi verileni ve verilmeyeni ellerimizle işleyerek, öğüterek, özümseyerek, tadarak, dokunarak, hissederek, görerek, sadece dışını değil, içini de merak ederek yeniden ortaya koymaya ve değiştirmeye çalışmak bizim varoluşumuz.
Yogayı biçimsel olmaktan çıkarıp yaşamımın içine katmanın gerçek hazzını yaşadım bu hafta sonu.
Namaste!