Hayatımda yavaş yavaş deneyimlemeye çalıştığım Patanjali’nin öğütlerinden bir tanesi; “ Eğer çevrenizdekilere ve hayatınızdaki olaylara karşı mutlu, zevkle ve özverili davranabiliyorsanız, engeller azalacaktır, eğer duygularınızda ve zihninizde çevrenizdekilere ve durumlara karşı yargılı ve tamahkâr iseniz, engeller çoğalacaktır.”
Özge Hanım bir beraberliğimiz sırasında, “Bazıları acı bedenlerini bırakıp da değişmek istemezler, bazıları değişmek için bu kapıdan girer ve bir yere kadar gitmeyi göze alırlar ve bazıları da artık acı bedeni terk etmeye hazırdır.” demişti. Her birimiz değişiyoruz, değişirken kendimizi görüyor veya kendimizi görmüyoruz.
Farkındalık, acı bedeni bırakmak değilmiş aslında, acı beden içinde yoğrulmayı bilmekmiş.
Her şeyi kabul ya da her şeyi ret değilmiş, ne bir uç ne de bir diğeriymiş, ortada, dengede, kullanımları ve gerekli aletleri seçerek kendini köklendirip, büyürken uzayıp, uzarken dik kalıp, içinde şekil değiştirmeyi bilmekmiş. Aynı yoga asanaları arasında geçiş yapmak gibi.
Nerelerde takılı kaldığımızı, nereye bakmayı unuttuğumuzu, hangi asananın içine girerken, oradan çıkarken zorlandığımızı, zorlanırken neler yaptığımızı fark etmek hayat. Bazı asanaları yaparken geçişler kolay, bazılarında ise aylar, yıllar gerekir.
Patanjali’nin önerisi ise;
- MAİTRİ – Mutlu olanların yanında samimi,
- KARUNA – Acı çekenlerin yanında şefkatli,
- MUDİTA – Dürüst ve erdemli olanların yanında keyifli,
- UPEKSA – Ahlaksız ve kusurlu olanların yanında ise tarafsız ve önemsemez ol!
Kendimizi fark edip, enerjimizi nerelere kullandığımızı fark edip, enerjimizin akacağı yönü belirlemeyi, her günün kendi içinde deneyimledikçe, yaşamayı deneyimleyebiliriz. Her günü aynı kabul edip, rutini yaşayarak sınırlarımızı belirledikçe sadece sıkışır kalırız.
Hayat aslında her gün bir doğum ve her gün bir ölüm, sınırsızlığı fark etmek için, her günden ayrılmayı, her güne doğarken kalbimizdeki yaraları zenginliğimizin bir parçası haline getirip dengeyi bulmayı bilmek dileğiyle…