Bu sabah hiç tanımadığım bir şehirde kahve almaya gittim. Kahveler elimde yürümeye başladım. Yanımda telefonum yok, kısa bir mesafe derken yolumu kaybettim ve yürümeye devam. Sora sora Bağdat bulunur, derken söylenenler doğrultusunda gitmeye çalıştıkça iyice yönümü kaybettim.
Bir an durdum, önce ya niye telefonumu almadım, ay ben herhalde Fransızcayı unuttum anlamıyorum, ya kahveler de soğudu, bir işi doğru yapamıyorum, gibi iç dövünmelerim başladı… Bir nefes aldım, yeni kahve alma düşüncesinden önce kendime sağlıklı sorular sormamın dövünmelerimden daha iyi sonuç vereceğini fark ettim.
Şu anda ne hissediyorum? Bedenimde neler oluyor? Nereden gerginlik hissediyorum? Hangi duygularım yükseliyor? Hangi düşüncelerim utancımı ve kızgınlığımı besliyor? …
İç gözlem aslında düşünceleri, duyguları ve eylemleri barındıran sonsuz bir dünya. Kendime yaklaştıkça, kendime tekrar dokunabildikçe, nerelerde ne olunca utandığımı, utandığımda kendime nasıl öfkelenip kendimi daha da içinden çıkılmaz durumlara soktuğumu hatırladım.
Bir kahveye oturup kahvemi içtikten sonra yan masadakilerle konuşmaya başladım. Fransızcam aktı, anlayışım düzeldi, tuttuğumuz evde beni bekleyen ablama sıcak kahvesini aldım ve yakındaki evin yolunu tuttum.
Muhtaçlıktan utanma, yanlış yapmaktan korkma, yabancı olmanın verdiği endişe… Her biri iç dünyamda eskiyi, yaşanmışlığı, sosyal baskıyı tetikleyen, içimdeki sayısız hazinenin düşmanı. Bir nefes alış, bir anlık sessizlik, o an içinde sadece kendim ile kalabilmek, tekrar kendimi bulabilmek ve kendimi tanıyabilmek için zaman yaratabilmek beni daha da zenginleştirir. Her eylem sonucu ne olursa olsun bizi bir adım daha kendimize yaklaştırır.
Kendinizden hoşlanmadığınızda arkadaşınıza ya da çocuğunuza soracağınız soruları kendinize sorun. Kendi yaşanmışlıklarınızı fark edin.
Namaste!