Bir şeylere ihtiyacımız vardır ve onları gidermenin yollarını ararız hayatta. Dengemizi bulmaya çalışır, dengeyi kaybederiz. O an neye ihtiyacımız varsa onu çekeriz hayatımıza. Anlıktır bu istekler, bazen uzun solukludur, bazen de ne istediğimizi bile bilmediğimiz anlar vardır ki on anlarda da ta derinlerde olan, gizli kalmış niyetlerimiz ortaya çıkar. İşte o anda hayatımıza girene, aman bu nereden çıktı ben böyle bir şeye niyet bile etmemiştim, diye şaşar kalırız.
Oysaki “Mutluluk, şans, ihtiyaçlar başka bir yerde bulunamaz, sadece bizimledir, başka bir anda bulunamaz, bizim olduğumuz andadır.” (Walt Whitman)
Neyi bekleriz? Nasıl bekleriz? İhtiyaç listesi mi yapmak lazım? Sistematik baktığımızda insan ihtiyaçlarını, isteklerini bir kâğıda yazabilse o zaman hayat dengede ve daha kolay olurdu gibi geliyor. Ancak her gün yeni bir ihtiyaca, yeni bir duyguya, yeni bir teknolojik oyuncağa sahip olan bizlerin bu tür bir lüksü yok. Neden bu kadar çok şeye ihtiyaç duyuyorum, demeye başladığımızda, azlıkla anda olanı karıştırmadığımızda, hem azla yetinir hem de ihtiyaçları hisseder hale geliyoruz.
İhtiyaçları hissettikçe karşılamak yerine anlamaya çalışmak, doğasını kavramak, içindekileri bir bir ortaya çıkarmak, çıkardıkça yeni bir ihtiyacın farkına varmak bizim doğamız. Yoksa ne teknoloji gelişirdi, ne de bizler herhangi bir evrim, dönüşüm, değişim geçirirdik diye düşünüyorum.
Bir bakış ve soru sormadan bir nefes alış, her şeyin tekrar dengeye gelmesine ve aslında bütün ihtiyaçların karşılanmasına yetecektir.
Bulutlu, güneşli, bir o kadar serin, ancak içimizi ısıtan, güneşin hep bir kenardan baktığı bu günde sadece bakabilmek ve nefes alıp verebilmek dileğiyle…