Her şey bir inançla başlar, inanç kendini hissetmenin ötesine geçip olmayanı ve olanı görme yetisi değil, olanda olmayacağa doğru ilerleyebilmenin bilgisidir.
Alıştığımız hayatlar, yaşadığımız yerler, kendi içimizde geçen krizler, bizleri bağışık yapar bu yaşama. Birçoğumuz alışkanlıklarımızı sürdürür, onları kabul eder ve ölüm ve yaşam arasındaki yolda gider geliriz.
Oysaki yoga ölümün de yaşamın da var olmadığı bir alanda yapabileceklerimin sınırını aşma, görüneni görünmez yapma yeteneğidir. Yalnızlık içinde bütünü tanıma kabiliyetidir. Olamayanı anlayarak asanaların içinde sonsuzluğu görebilme kapasitesidir. Benlikten çıkıp, bedenden çıkıp, korkuyla yüzleşebilmenin alanıdır.
Asanaları yaptıkça, dünya üzerinde var olmanın ve dünyaya köklenmenin anlamını kavrayan bizler, bu dünyanın endişe, kaygı, korku, kıskançlık, kötülük, yoksulluğu ve yoksunluğu ile karşılaşırız. Oysaki yoksunluk ve yalnızlık bütün olan bizim içimizde yer almaz.
Asanaları yapmak, etik kuralları izlemek, konsantrasyon ile dünya ile temas edip, olanı ve olmayanı birleştirmektir yoga. Aynı bedenin içindeki katmanların birbirleriyle iletişim sağladıkları, yeri geldiğinde hastalık yaratarak bizleri uyardığı, bazen yolumuzdan çıkardığı ve bazen de fiziksel anlamda ölüme götürdüğü gibi… Bizler de dünyanın içinde kendimize kötülük edip, krizler yaratıp, kendimizi yoksunluğun içinde buluruz.
Bedenimizi, kendimizi ve değerimizi anlamak dileğiyle…