Sabah işe gittim. İşim; mültecilerin sorunlarını, sıkıntılarını, isteklerini, hastanelerde hastalıklarını ya da psikologlarla görüşürken başlarından geçen olayları tercüme etmek. İkinci görüşmeden çıktığımda dışarıda başka bir tercüman ile karşılaştım.
— Geçmiş olsun ayağını mı sakatladın yeni yıla girerken, dedi.
— Niye ki? diye sordum.
— Topallıyor gibi yürüyorsun da ondan, dedi.
Bedenime bir baktım evet. İçeride dinleyip kelimesi kelimesine tercüme ettiğim hikaye beni benden almış ve bedenimde kendini var etmişti.
Matt Haig’in “İnsanlar” adlı kitabını düşündüm. İnsanı tarif ederken şu sözleri yazmış: “İnsanlar aynı anda iki dünyada birden var oluyorlar, görünümler dünyası ile hakikat dünyasında. Bu iki dünya arasındaki bağlantılar farklı formlar alıyor.”
Bedenimiz, içinde binlerce yaşanmışlığı ve diğerlerinin anlattığı hikayeleri barındırıyor. Bunları nasıl içselleştirdiğimizi bilmeden içeri alıyoruz ve bedenimizin hali ve şekli değişime uğruyor. Hikayeleri içeriye aldığımızda hangi tohumu içimize ektiğimizi bile bilmeden.
Kendi içinizde yarattığınız dünyanın renklerini anlamak, bu dünyayı tanımak için bedeninizle tanışın. Onu anlamaya çalışarak hareket edin. Sadece ihtiyaç ve arzularınıza kafa yorarak değil, yaptığınız hareket ve eylemin tadını, kokusunu, dokunuşunu, görünüşünü ve tınısını hissederek hareket edin.
Kayıtsız kalmayın; benim dediğiniz beden, içine neleri almış, neleri büyütüyor bir bakın.
Sağlıcakla kalın!