Bu sabah Geveze Show’un sonunu dinledim Instagram’da. İyi ve kötü insan olmaktan bahsederken Tolstoy’un bu tanımı şöyle yaptığını söyledi: “Kötü insanın tanımı konusunda mutabık kalmak gerek. Kendi mutluluğundan başka hiçbir hedefi olmayan insan kötü insandır.”
Binlerce yazı var; kendinizi mutlu edin, kendinizle ilgilenin, kendinizi şımartın diye. “O zaman bütün bunlar bizi kötü insan mı yapmaya çalışıyor?” sorusu geliyor insanın aklına.
İnsan, karşısındakinden bağımsız olarak, kendini ne kadar mutlu edebiliyorsa, karşısındakini de mutlu etme yeteneğine sahiptir. Ancak kendine kötü davranıp, kendiyle mutsuz olsa da hep başkasını mutlu etmek için çaba harcıyorsa, o insan karşısındakini de mutlu edemez.
Kendini mutlu eden kişi üretir. Ne ürettiği önemli değil, yemek yapar güzel olur, resim çizer görenleri hayran bırakır, giyinir karşısındakinin göz zevkini okşar. Her defasında mutluluğunu, kendiyle olan beraberliğini karşıya yansıtır ve yansıttığı beraberliğin içindeki uyumla karşısındakine hitap eder. Bu insan iyi midir? Kötü müdür? Bu sorunun cevabı şu: “İyi zamanları da kötü zamanları da olan ve başına gelenlerden öğrenen bir insandır.”
Sınırlarımız iyilikle ve kötülükle çizilmediğinde, karşımızdakini mutlu etme yeteneğimizin olup olmadığını düşünmeden ve kendimizi diğerleri ile kıyaslamadan var olabildiğimizde insan oluruz. İçimizdeki neşeyi, sevgiyi, hüznü, bazen de öfkeyi uyum içinde yanımızdaki ile paylaşabildiğimizde, özü ile uyum içindeki insan oluruz. Ne iyi, ne de kötü oluruz, insan olmanın manasını kavramış oluruz.
Namaste!