− Anne nasılsınız?
− Sen de kızın da…
− Hayırdır anne anlamadım…
− Dün bütün gece ağladım.
− Ne iyi olmuş, ta anneannemin ölümünden beri ağlamadığınızı söylemiştiniz, sevindim. Ne oldu ki!
− İşte bu kadar anormal bir insansın, kızını da böyle yetiştirmişsin, ikinizle de konuşmayacağım.
Tam anlamadan, tam dinlemeden kapadık telefonları dün annemle.
“Gerçek sevgi, boğulduğumuz veya içine gömüldüğümüz bir duygu değildir. Gerçek sevgi sorumluluğu alınarak verilmiş bir karardır. Hepimizin aşkı veya sevgiyi, sevme duygusu ile karıştırmamız, hüsrana uğramamıza neden olur.” (The Road Less Travelled – M. Scott Peck)
Yoga, farkındalık, kendini arama; her biri, iyi-kötü, esnek-odun, şefkatli-gaddar gibi zıtlıklarımızı içimizde keşfedip, neyi ne zaman, nerede ve nasıl kullanmaya karar vereceğimizi anlamamıza yarayan bir araçtır.
“Tanrının insana verdiği en büyük hak, seçme ve seçebilme özgürlüğü” derdi annem ve babam, sonra da sınırlar koyar, onlara uymayınca kızarlardı. O zamanlar pek anlamazdım, ta ki özgür ruhun ne olduğunu kavrayana kadar.
Her birimiz, bizim için yazılmış senaryonun bir parçası olmakla birlikte senaryomuzu değiştirme yetisine sahibiz, birer “jivanmukta: kendini bulmuş ve bilmiş ruh” olmak için buraya geldik.
Gerçekte ne olduğumuzu bulmak için sorumluluğumuzu alıp yürüyebilmek ümidiyle…