“Arzu, istek ve amaçlarımız ne bir şeyi izler, ne de bir şeyden kaçar. Kavrayışımız, anlayışımız ve bilgimiz doğrultusunda biz amaç, istek ve arzularımızı iyi veya kötü diye sınıflandırır ve elimizden gelenin en iyisini yapmayı deneriz. Bütün meziyet, özellik ve renklerimizi kavrayıp bütünlüğümüzün içindeki toplama vardığımızı hissettiğimizde ise memnuniyetten başka hiçbir şey var olmaz.” Descarte
Bizler bize toplumun dayattığı, varlığımızı bilmemizi önleyen bir sürü kuralla çevrili olarak yaşarız. Bu kuralları da hislerimiz, olması gerekenler ve duygularımız olarak tarif ederiz. Aslında duygunun ne demek olduğunu bilmeyiz.
Öğretilen duyguların içinde, huzur, mutluluk, nefret ve aşk vardır. Gerisinde bir de sahip olunması gereken objeleri biliriz. Ağlamamayı, hatta fazla gülmeyi ya da hiç gülmemeyi öğreniriz. Nerelerde suratımızın nasıl olması gerektiği, nerelerde ses tonumuzun yükseleceği, nerelerde nasıl giyinilmesi, nasıl giyinilmemesi gerektiği, her şey bize öğretilmiştir. Geriye bize bunları uygulamak kalır. Biz de buna yaşam adı veririz.
Ve yaşadığımız hayatın böyle yaşanmasına ve böyle devam etmesine izin veririz, ta ki hayat ile farklı bir teması öğrenene kadar. Yoga, Gestalt terapi, sistem dizilimi terapisi ve sadece yaşamın böyle olamayacağına dair fikirlerim ile bu yollarda ilerleyişim, benim arayışımda yardımcı oldu. Anlamaya ve temas etmeye çalışırken, yeniden bir tanım yapabilmeyi, tanım yaparken kural koymadan tanımın değişebileceğini, an içinde hissettiklerimin, bir sonraki anda aynı duyguyu yaşatmadığını öğrenmeye ve deneyimlemeye başladım.
Deneyimlerken eskiyi ve öğrendiklerimi unutmaya değil, onları başka ne şekillerde değerlendirebileceğimi, onların duygusunu, anlamını, yapısını ve görünüşünü değiştirebileceğimi kavramaya başladım.
Yoga bir hayat, bir yaşam, bir ömür. Yorumlarımız ile yoğrulan, hissettiklerimizle başlayıp duyularımızın harekete geçtiği, duyuların kullanımını, maddelerin, anların ve olayların evrim, dönüşüm, değişim geçirebildiğini öğrendiğimiz bir alan. Bu alanı kavrayabilmek, yapabilmek değil, o alan içinde var olurken bütün duyularımızı kullanabilmeyi, güvenlik alanlarımızı keşfedip ona göre hayatımızı yeniden ve her an zerreciğinde yeniden bir heykeltraşın, bir aşçının, bir mühendisin ve daha birçoklarının şekillendirip çeşitlilikleri bir araya getirdiği bir alan olarak görmeye başlamaktır.
Her anın yeniden başka şekillerde yaşanabileceğini ve anların bir kalıbı, bir adı olmadığını, yaşam tarzını değiştirmenin ve yaşam içinde evrim geçirerek yer değiştirmenin, iş değiştirmenin, şekil değiştirmenin ayıp karşılanmadığı ve kendi içinde mutluluğunu bulmuş bireylerin toplamıyla yaşayabilmeyi öğrenebilmek dileğiyle.
Namaste!