Kendimizi unutarak, bir kenara koyarak beklenildiği gibi olmak için yaşıyoruz hayatı. Bedenimizin, beklentilere göre bizi düzgün, sağlıklı, olması gerektiği gibi tutmasını bekliyoruz. İstek, arzu ve hayallerimizi bazen hiçe sayarak gelecek bir zamanı bekliyoruz. O zaman geldiğinde ise ne bedenimiz bizi eskisi gibi götürüyor, ne de biz bedenimizle o yolda gitmekten hoşlanıyoruz.
Uğruna kendimizi unutup ulaştığımız para, iş, zayıf bir beden ve daha ne varsa bizi artık tatmin etmiyor. Akan zaman içinde canımızın çektiklerini yapamadığımız, arzularımızın peşinden gitmediğimiz için bir de pişmanlıkları taşıtıyoruz bu bedene, bu bene.
Korkular, endişeler, “Ya olmazsa ben ne yaparım?” gibi sorular aklımızı kurcaladıkça bedenimize verdiği zararları fark etmeden.
“Sen potansiyellerle doğdun.
İyilik ve güvenle doğdun.
İdeal ve hayallerle doğdun.
Azametle doğdun.
Sen sürünmek için yaratılmadın,
Öyleyse yapma.
Kanatların var.
Onları kullanmayı öğren ve kanatlan.
İnsanın kanatları gayretidir.”
Mevlana
Bu dünyaya ne istediğimizi ve nelere kadir olduğumuzu görmek ve öğrenmek için geldik. Deneyerek bulacağımız yolumuzu, kendi düşüncelerimizle karartmadan, beklentilerin kurbanı olmadan yaşayabilmek, sevgimizi ve otantikliğimizi bağımsızca yaptıklarımıza akıttıkça mümkün olur. Kendimizi tanıdıkça ve olanı olduğu gibi ortaya koydukça, iç huzuruna erişebilir ve çevremizdeki her varlıkla sağlıklı bir ilişki kurabiliriz.
Namaste!