Geçenlerde psikiyatrik hapishanede bir tutuklunun psikolog ile görüşmesini tercüme ettim. Ağır bir suç işleyerek sonunda hayal ettiği hayatı bulan bir kişiydi karşımdaki. Etrafındakilerle çok fazla ilişki kurmadan bir futbol takımının en iyisi olmakmış hayali. Her ne kadar yaptığından dolayı çok utanç ve suçluluk duysa da dili konuşamadığı için etrafı ile ilişki içine girmesi gerekmeyen, hayali olan futbolculuğu hapishanenin takımında bulan ve böylece mutluluğu bulduğunu söyleyen bir kişi vardı karşımda.
Sinan Canan bir Instagram postunda “Eğer burayı değiştiremeyeceğin bir dışsal dünyaya mahkumiyet olarak görüyorsan cehenneme hoşgeldin ya da burayı geliştiğin kadar geliştirebileceğin bir oyun alanı olarak görebildiğinde yapabileceğin şeyin sınırı yok” diyor.
Bu kişiyi görmek benim işime bakış açımı değiştirmemi sağladı. Her yaşam kendi içinde bir hikaye. Ve her hikaye, donup kalmanın ne demek olduğunu, çözümün bin türlüsü içinde yol bulmanın ne olduğunu ya da sadece kendini başkalarının inisiyatifine bırakarak yaşamayı tercih edebilenlerin olduğunu bana gösteriyordu. Her biri bir hikayenin kahramanı.
Ben de yoga matının üstüne her çıktığımda bir oyun alanının içine girdiğimi hissediyorum. Bu alanda yaptığım her hareketin içimdeki binlerce niteliği yeniden canlı hale getirdiğini düşünüyorum. Dönüştürmeyi istediğim ya da biraz daha farklı olmasını istediğim davranışlarıma, hareketlerin varyasyonları gibi bakabilme yeteneği kazanıyorum. Hareketlerin içinde kendimi geliştirdikçe yaşam alanımda da küçük küçük değişiklikler yapmak için kendime izin veriyorum.
Her birimiz kendi bildiğimiz şekilde hayatımızı idame ettirmeye çalışırken neyi nasıl yaptığımıza, ne kadar isteklerimizi karşılamaya çalıştığımıza durup bakıyor muyuz!
En derinde olmak istediğiniz neler var? Olmak istedikleriniz veya yapmak istedikleriniz için bilinçli olarak zaman ayırıp neleri nasıl yapabileceğinizi düşündünüz mü?
Namaste.