Kubera, tanrıların hazinedarı ve zenginliklerin Tanrısı, bir gün Shiva ve Parvati’ye, “hayatın bahşettiklerine şükretmek için” bir yemek daveti gönderir. Davetiyeyi alan Parvati ve Shiva, Kubera’nın bu daveti mal varlığı ile övünmek için düzenlediğini anlarlar. Bu yüzden davete oğulları Ganesha’yı gönderirler. Ganesha, Kubera’nın davetini zevkle kabul eder. Kubera’ya, “Şimdi ben buradaki bütün yemekleri yiyebilir miyim, ta ki açlığımı giderene kadar?” diye sorar. Kubera bu sorudan memnun kalır. “Benim zenginliğim sizi kesinlikle memnun etmeye yetecektir” diye cevap verir. Hizmetlilerini çağırır ve servis başlar. Ganesha, bir çırpıda bütün getirilenleri yer ve Kubera’dan daha fazla getirtmesini ister. Kubera masayı yeni yemeklerle donattığı sırada, Ganesha gelenleri bitirmiştir. “Ben hâlâ doymadım” der, “Daha başka ne var? Başka bir şey kalmadıysa seni yiyebilir miyim?” Bu duyduklarından çok rahatsız olan Kubera, hizmetlilere sarayda ne var ne yoksa hemen hazırlamalarını, hatta her şeyi gerekirse çiğ getirmelerini söyler. Ganesha getirilen her şeyi yer ancak bir türlü doymaz.
Yem olmaktan korkan Kubera, bir ara salondan ayrılır ve Shiva ve Parvati’nin sarayına başı önüne eğilmiş bir halde gelir. “Böyle olacağını hiç hesaplamamıştım, kibrime yenildim ve ne kadar zengin olduğumu kanıtlamak istedim, affedin beni, affedin benim bu densizliğimi ve beni oğlunuzdan kurtarın” diye yalvarır. Parvati ve Shiva gülerek Kubera’ya bir küçük porsiyon pirinç pilavı verirler ve “Bunu oğlumuza götür!” derler. Sarayına geri koşan Kubera, gururunu bir kenara bırakarak Ganesha’ya pirinç pilavını uzatır; pilavı yavaş yavaş yiyen Ganesha, “Teşekkürler, işte doymam için gereken yemek buydu” diyerek Kubera’ya misafirperverliği için teşekkür eder.
Biz de bu hikâyedeki gibi her gün birilerini etkilemek, gösteriş yapmak, kendimizi tatmin etmek, daha fazla sevgi almak için, işimizde, evimizde, sokakta, sporda ve hatta yogada, daha fazla beklenti içinde en zor asanaları yapmaya çalışıyoruz. Yaptıkça ilerliyoruz ancak ihtiyacımız olanı veya zevk aldığımızı yapmak yerine, tatminsizlik ve talepkârlık içinde, kendimize zarar verme pahasına sürekli didiniyoruz.
Arada bir durup “Nereye, ne için ve daha ne kadar?” gibi soruları kendimize sorarak sınırlarımızı daha fazla genişletme imkânına sahip oluruz. Yoga bir yol değil bir olma halidir. Olmanın da ilerisi, gerisi, fazlası, lüksü, zengini, fakiri, esneği, katısı yoktur.
“Kontrolsüz güç, güç değildir.” Hepimizin bildiği bu lastik reklamı sloganını her gün hatırlamak dileğiyle.