Kendimizi arka plana almaya başladığımızda, bizden önce gelen işimiz, çocuklarımız, eşimiz ya da herhangi bir durum olduğunda, kendimizi yalnızlıkla kıvranırken kınadığımızda, sınandığımızı düşünerek her sınava evet dercesine kendimizden vazgeçtiğimizde, kendimizi her türlü olan ve var olan için suçladığımızda, başarısız hissettiğimizde ya da herkesin sorumluluğunu almanın altında ezilmeye başladığımızda kurban oluruz.
Psikolog Begüm Karataylıoğlu “Bazen konfor alanımızdan çıkmak çok zahmetli geldiği için bazen de sorumluluk almaktan korktuğumuz için bu döngülerin içinde kalmak ve bildiğimiz alanda acı çekmek bize çok daha rahat gelir” diye yazmış.
İşte buralarda kendimizi ve bedenimizi kurban ederiz. Duygusal acıyı, fiziksel acı gibi bedenimizde direkt hissedemediğimiz ve şiddetini tahmin edemediğimiz için kendimizi ne kadar yıprattığımızı anlamayız. Anladığımız zaman ise geç olmasa da daha çok çaba ve disiplin ile geri dönülebilecek bir yolu önümüze getiririz.
Ben bu yoldan bir otoimmün hastalık, bir kanser ile kurtuldum. Otoimmün hastalık şu anda stabilize olmuş gözüküyor. Kanser ise ameliyatla bertaraf edildi. Her ikisi de benim kurban hallerimi, bağımlılıklarımı, bağlanma modellerimi anlatan bedenimin hikayeleri olarak ortaya çıktılar.
Takındığınız maskeleri, benleri ve arkasına saklanmaya çalıştığınız hikayelerinizi bir bir, dürüstlükle kağıda dökün, bir arkadaşınıza anlatın ya da fotoğraflarla bir albüm haline getirin.
Sonrasında anlattıklarınızı, elinizdeki senaryoyu yeniden bir dizi haline getirebilseydiniz ne şekilde yapmak isterdiniz diye düşünün.
Ve yaptığınız seçimi bu kez bedeninizle paylaşın ve ona sorun: “Sen bu filmde rol almak ister misin?” diye…
Namaste!