Bir varmış bir yokmuş, diye başlar masallar. Aslında kendi hayat hikayemiz de böyle başlıyor. Aramakla geçiriyoruz yaşamı. Sonunda hep kendi masalımızın başrolünde kahramanlıkla, iyilik ve güzellikle yaşamın içinde bir oyun oynuyoruz.
Geçenlerde bir masal kahramanı ol, dedim danışanıma. Sen masalın kahramanı, seni zorlayan insanlar da masaldaki kötü oyuncular olsun. Bizler kendimize ve yakınlarımıza, hareketlerini beğenmesek de, bizi sıksa da kesinlikle kötü yakıştırmalar yapmaktan uzak durmaya çalışırız. Ya da bütün kötü yakıştırmaları yapar, onları hayatımızın masalında başrol oyuncusu yapar ve sonunda başrol oyuncusuyla aynı hale geliriz.
Ben kendim için Kurbağa Prens masalını seçtim. Kurbağa prens ben, güzel prenses bazen annem, bazen eski sevgililerim, bazen de iş verenlerim ya da arkadaşlarım oldu. Sonra kendime bir baktım. Kurbağa, birinin kendisini sevmesini, olduğu haliyle kabul etmesini isteyen, akıllı, tuttuğunu koparan ve inatçı bir yaratık. Benim gözümde kurbağa, yapışkan, derisi derime değerse isilik yapan, pis ve kirli bir yaratık. Binlerce çeşidi var, yüzsüz kurbağa, şeffaf kurbağa, gözleri ağzında olan kurbağa, zehirli kurbağa…
Kendi garip, istemediğim özelliklerini yazdım. Hem yeni bilgiler öğrendim hem de bu özelliklerin benden ne aldığını ve bana neler kattığını görmek için bir liste yaptım. Kurbağadan insana dönüşene kadar kendi gölgelerimi ve ışıklarımı ortaya koydum.
Dr. Özge Orbay’ın dediği gibi, biricik varlıklarız, kendimizde sevmediğimiz, hiç istemediğimiz, çok özel bulduğumuz yanlarımızla. Davranış şekillerimi anlamak, onun içinde bir masal aracılığıyla gezmek, onu yeniden yazabilmek, bana sevmediğim ve dönüştürmenin mümkün olduğu hallerimi hatırlattı. Bazen dönüştürmeyi bilmediğim hallerimdeki yararı anlamama yardımcı oldu. Bazen de çok sevdiğim bir halimin ortaya çıkmasına neden oldu.
Kendi masalınızı bulun ve kendinizi o yaratığın gözlerinden bir izleyin. Sonra da listeleyin özelliklerinizi. Bugün “BEN KİMİM?” sorusunu masallarla sorun kendinize.
Namaste!