Masallarda hep bir iyi bir de kötü vardır ve “Sonsuza kadar mutlu yaşadılar” cümlesi ile biterler.
Ne demek sonsuza kadar mutlu yaşadılar? Hiç hayatlarına kötü girmedi, hiç çirkin biri olmadı, hiç hırsız yoktu, hiç nefret yoktu, hiç savaş yoktu. Listeyi başında hiç olan bir sürü kelime ile doldurabiliriz.
Oysaki anda yaşamak; her anı, hem iyiyi hem kötüyü, hem geceyi hem gündüzü, hem güzeli hem çirkini yaşamayı gerektirir. Nefretimiz, kızgınlığımız, mutluluğumuz görüldüğünde, anlaşıldığında ve fark edildiğinde neyi, kimi affettiğimizi, neden şükrettiğimizi biliriz. Anında kendimizi negatif duygularımızdan temizleriz.
Negatifi anda yaşadığımız gibi, pozitife dönüştürmeyi de anda yaşarız. Birini yaşamadan diğerini yaşamaya çalışmak, kafamızda bir anlam karmaşasına yol açacaktır.
Dalai Lama, bir basın toplantısında gazetecilerin sorularını cevaplamış. Çok ateşli bir gazeteci, bütün söylediklerini kelimesi kelimesine yazmış. Bir ay sonra Dalai Lama’nın, daha önce söylediklerinin tam tersini söylediğini duyan gazeteci, basın toplantısı sırasında ayağa kalkmış:
− Sayın Dalai Lama, bundan tam bir ay önce sizin bu sözlerinizi not etmiştim. Şimdi bunun neredeyse tam tersini söylüyorsunuz, nasıl oluyor?
− Eğer hep aynı yerde kalsaydım o zaman bugün ben Dalai Lama olmazdım.
Bu hikâyeyi reiki masterım anlattığında bu sözleri bugünkü gibi anlamamıştım. Her gün kendimizin farkına varmak, yeni deneyimlerin hayatımıza girmesine ve hayatımızın yaratıcılığında anlayışımızın da değişmesine neden olmaktadır.
Ağırlıklarından arınmış bir beden, zihin ve ruh üçlüsü, yaşamın bütün sürprizlerine açık ve olayla
rı farklı bir biçimde içine almaya hazır olan bir üçlüdür.
Deneyimleri, kötü, iyi diye ayırt etmeden içimize almayı kabul ettiğimizde, gelenin içindeki anlamı fark ederken, kendimizdeki yaratıcılığı an içinde hissetmeye başlarız.
Ve sonsuza kadar yaşarız…