Anlık mutluluk, bize öğretilenlerin tamamen dışında bir kavram. Biz anın içinde değil, yıllar içinde yaşamaya alışmış bir canlı türü olduğumuzdan, ne mutluluğu ne de herhangi bir duyguyu, anda içimize sindirip yeni bir ana geçemiyoruz.
Oysaki an, her an değişim gösteren, kısa zannettiğimiz, ancak çok geniş bir zaman dilimidir. Bu zaman dilimini algılamak için nefesimize konsantre olmayı, nefesin aslında yaşamın tek anlatımı olduğunu hatırlamalıyız. Nefes alıp verdikçe bir andan diğerine geçme yetisine sahibiz. Oysa bizim için yeni bir gün veya yeni bir an; biten, ölen, kaybolan, yiten, mutluluk ile sonuçlanan olaylar zinciri.
Uzun soluklu bu zaman süreçleri içinde ise, sorumluluğun an be an ağır bastığı bir yaşanmışlık yerine, bizim yerimize karar veren veliler, kardeşler, arkadaşlar, öğretmenler veya falcılar seçmek daha kolay. Anın farkındalığını yaşamaktan kaçınmanın dışında dualiteyi de hayatımızın içine almanın hafifliğini yaşıyoruz. Hatasız, başarılı, risksiz ancak güvensiz bir yaşamı kabullenmiş oluyoruz bu sayede.
Güven, kendimize güven, akışa güven, nefese güven, evrensel zekâya ve onu duyma yetimize güven. Yapmamız gereken tek şey ise anda onu dinlemeyi öğrenip esneklik içinde onun söylediklerini uygulayarak kendi özümüzde kalmak.
“Dünya yuvarlaktır, dünyanın sonu zannettiğiniz yer aslında yeni bir başlangıçtır.” Hazreti Muhammed