− Anne, biz bu 21 seneyi belki de boşuna kaybediyoruz.
− Hangi 21 sene oğlum?
− Ya şu okula gidiyoruz ya, ondan sonra üniversite. Hemen işe başlasak, ben şimdiye 30.000 euro kazanıyor olurdum. Ne var ki biyoloji, Almanca…
Oğlum bunları anlatırken, birden üniversitede okuduğum sırada kızlardan birinin söylediği söz aklıma geldi, “Ya ben evlenmeye karar verdim, bana ne Dante’nin ‘İlahi Komedya’sından…”
İşte hayata da bu şekilde başlıyoruz ve bildiklerimizi, içimizde de bildiğimizden emin olduğumuz için öğrenmenin anlamsızlığını kavrayamıyoruz. Öğrenmek değil bizim yapmamız gereken; aslında okuyup, gözlemleyip, bazılarının farkına varıp, bazılarını deneyimleyip sonra da yeni sonuçlar çıkarmak. Sonsuzluğun içindeki işleyişi, sınırları tanımak aslında hayat.
Hastalıkların bir uyarı olduğunu, onları değerlendirme yollarını ve hayatımıza neler getirdiklerini fark etmemizi sağlamak yoga. Güzel günlerin yaşanması gerektiğini, hastayken izlemeyi, nelere dikkat edilip nelere edilmeyeceğini, sonra neler yapabileceğimizi öğrenmek. Yani sınırlarımızın sonsuzluğuna bir mehter takımı edasıyla bakabilmektir yoga.
“Biz, kendimizi sürekli başkalarıyla kıyaslayacak biçimde yetiştirildik, eğitimimiz ve kültürümüz ona dayanır. Böylece, olduğumuzdan daha başka biri olabilmek için uğraşırız.” J. Krishnamurti