Teslimiyet, kabulkârlık, esneklik ve bütün bunların yanında farkındalık… Sadece neyin kendimize yapılmasını ve yapılmamasını istediğimizle ilgili olduğunu düşünmek ve bunu da güç kullanarak değil, o anda durarak yapmak mümkünmüş.
― Anne, Hülya’nın doğum gününe gidebilir miyim?
― Hayır, notlarından dolayı gidemezsin, bana bir daha sormamanı söylemiştim bu soruları, şubat sonuna kadar cezalısın.
― Sen dünyadaki en kötü kadınsın, hayatımı mahvediyorsun, kalmayan, olmayan hayatımı, her şeye sen karar veriyorsun ve benim hiç hakkım yok…
Kızım söylendikçe, içimde kabaran bütün duyguları dinlemeye başladım, sanki bir okyanusta kabaran dalgalar gibi gittikçe yükseldiler; her an düşüşe geçecek, yeri göğü yırtacak bir tsunami ile karşı karşıyaydım. Sustum, sustukça içimdeki tsunami kendini büyük ve engin dalgalara bıraktı, serinlikti içimi kaplayan. Eve geldikten sonra kızımı yanıma çağırdım.
― Her söylediğine inanıyor musun?!
― Hayır, her birini beni üzdüğün için, seni üzebilmek için söyledim, içimdeki duyguları başka nasıl yatıştıracağımı bilemedim.
O anda, olanların, olması gerektiği gibi olmasına izin vermek teslimiyetimi gerektirdi. Benim de aynı şekilde kırıcı olabileceğimi kabul etmemi, aynı davranışı sergileyebileceğimin farkındalığını ve o anda kontrol edemeyeceğim ya da değiştiremeyeceğim ve değiştirmeyeceğim koşullar için enerjimi ziyan etmemeyi gerektirdi.
Dünyada farklı yaşamları olan farklı varlıklar gibi görünüyoruz. Ama her farklı yağmur damlası nasıl okyanusun bir parçası ise, her birimiz de farkındalık okyanusunun bir parçasıyız. Hepimizin bir olduğu yüce gerçeğinin derinliklerine in. Korku, kıskançlık ve öfkeyi geride bırakarak, sadece anın uzun tüneli ilerlerken hareketsizliğin gizemini hisset.