− Söylediklerinizi öyle bir dile getirmelisiniz ki herkes anlasın ve aynen tarif ettiğiniz gibi hareketleri uygulasın.
− Canım göstersek olmaz mı?
− Hayır, göz yanıltıcıdır.
İmtihanda bize yaptırılan bütün dersi anlatacağız, hem de bilmediğimiz bir dilde, üstelik bu kadar değişik kökenli insana.
− İsteyen kendi dilini kullanabilir mi, İngilizce, Almanca, İspanyolca, Fransızca ve İtalyanca, hepimiz öğretmen olarak bu lisanları biliyoruz, o yüzden duyduğumuzda anlayıp anlayamadığımızı ayırt edebiliriz.
Akşam odamda, anlatmak istediklerimi Türkçe anlatırsam nasıl tanımlarım diye düşündüm. Bir kare nasıl tanımlanırsa o kadardı tanımım. Dört köşeli…
İşte hayatımı da bugüne kadar verilen sözcüklerle tanımladığımı, yaşamda isteklerimi ve dileklerimi bile dile getirmek için tanımını yapabilme yetisine sahip olmadığımı, çalıntı bir hayatın içinde kavrulduğumu fark ettim.
Yoga bir yaşam biçimi, yoga okul, yoga yol, yoga hayat yolu. Söylediklerimizle kalplerde ne büyük zevklere, heyecanlara, kırılganlıklara, yıkımlara neden oluyoruz ve her gün ağızımızdan çıkan on lafın bile içinde barınan anlamları düşünmeden ne kadar çok kelimeyi, nefesi sarf ediyoruz. Sözler veriyor, yaşamlara dokunuyor ve yaşamları, yaşamlarımızı zedeliyoruz.
Her konuştuğumuzun gerçek olduğu, duyulduğu bir dünya içinde her sarf ettiğimiz nefesteki sesin duyulduğunu ve sese dönüştüğünü unutmamak dileğiyle.
“Başlangıçta Söz vardı; Söz de Tanrı’yla birlikteydi ve Söz Tanrı idi. Aynı şey başlangıçta Tanrı ile birlikteydi. Bütün şeyler onun aracılığı ile yaratıldı.” (Jn. 1: 1-3)