1,5 senedir öyküsel terapi seanslarında tercümanlık yapıyorum ve bugün terapinin son günüydü. 1,5 sene boyunca nasıl değişiklikler olduğunu gördüm, demeyeceğim ancak hikayenin sonuna geldiğimizde değişimin inanılmaz olduğunu söyleyebilirim.
Öyküsel terapide önemli olan danışanın kendi sorununa toplumsal algılardan bağımsız bir şekilde yaklaşmasıdır. Bu sayede yazılan hikaye tamamen danışanın olayı yaşarken nasıl hissettiğine ve içinde olanlara bakar. Hikaye bir defada yazılmaz, ikinci görüşmede terapist tarafından yorum yapılmadan tekrar okunur, danışan yani hikayeyi anlatan eklemeler yapabilir ya da o anda ne hissettiğine göre olayı daha derin, detaylandırarak anlatabilir. Bu sayede hikayeler ete kemiğe bürünür ve ortaya çıkan hikaye artık duygular ile ifade edilebilir hale gelir.
Ete kemiğe bürünen bütün bu duygular aslında bizim kendi içimizdeki niteliklerimizi de başka gözlerle görmemize ve onların güçlerini ve zayıflıklarını fark etmemize neden olur. Kendi bilgeliğimizi kendimize aktarmanın, kendi sesimizi içselleştirmenin bir yoludur, öykümüzü yorumsuz ve toplumun doğrularından bağımsız olarak anlatabilmek, dile getirebilmek.
Hikayemizi dönüştürebilmek ve o hikayenin baş kahramanı olabilmek için içimizde bulunan bütün duyguları ifade etmemiz ve boşaltmamız gerekir. Duygularımızı sağlıklı bir biçimde ifade etmeyi öğrenmek, onları bedenimizde yerli yerine yerleştirebilmek ancak anlayarak ve anlamlandırarak olur.
Yazmaya yazar olmak için başlamadım, kendime bir adım daha yaklaşabilmek, kendimle dünya arasındaki farkı anlayabilmek için başladım. Algılarımı tanımaya başladım yazdıkça, neyi nasıl gördüğümü, neden hoşlandığımı ve neden hoşlanmadığımı, seçimlerimle hayatımı nasıl bir renk cümbüşüne ya da nasıl karanlık bir mağaraya dönüştürebildiğimi gördüm.
İç dünyamızı anlayıp dönüştürebilmek uzun soluklu bir yolculuktur. Önce geriye doğru adım atıp bugüne geliş yolunuza bakmak, karanlık hallerinizin ya da rengarenk özelliklerinizin kökenini bulmanıza yardımcı olur.
Öz farkındalık ve güvenin kapılarını aralayabilmek, hayat hikayemizin sadece bize ait olduğunu kabul edebilmeyi gerektirir. Şekil verdiğimiz dünyamızı yoğurarak yeniden yaratabilme olanağını kazandırır.
Namaste!