Oyun oynamak
Oyun oynamayı çocukluktan sonra sadece çocuklarımız olunca ya da başkalarının çocukları ile yapıyoruz. Kendimiz büyüdüğümüz için oturup işten konuşuyor, çocuklardan bahsediyor, ya da sonraki zamanlarda yardım kuruluşlarında yaptıklarımız. Sonra da içimizdeki çocuğu büyüttüğümüzü zannediyoruz.
Dün iki psikolog, bir boks hocası ve benim yoga hocası olarak katıldığım bir atölyede çalışmasına katıldım. Depresyon ve burn out geçirmiş kişilerin tekrar topluma kazandırılması ve hayattan biraz zevk alabilmelerini sağlamaktı amaç.
İlk bir rahatlama ve gevşeme yapıldıktan sonra çember yaptık. Çemberin ortasında olan kişi müziğe göre bir şeyler yapıyor, sonra çemberden birini içeri alıyordu ve gruba adını söyleyerek onu tanıttıktan sonra çemberdeki yerini alıyordu. Ardında bu çemberden çıkıp “freeze dance” – dans arasında müziğin kesilmesi ile heykel halini almaya başladık her müzik kesildiğinde birbirimize dokunarak kendi şeklimizde ya da tek ayak üstünde donduk kaldık.
Hiç birimiz ne zamanı algıladık, ne de birbirimiz hakkında herhangi bir yorum yaptık, sadece eğlendik. Kendimiz olduk, gülünç hallerimize hep berebar güldük. Neredeyse dört kişi hariç her birimiz ayrı dili konuşuyorduk. Ve anlaşabildik.
Hareket etmenin hafifliğini, beraberliğin içinde kendimiz olabilmeyi, kendimizi olduğumuz gibi ortaya koyabilmeyi öğrendik. Saklamadan, utanmadan ve herhangi bir beklenti olmadan.
Herhangi bir kamp olmadan, herhangi bir organizasyon olmadan, tanıdıklarımızla, hatta kendimizle ne zaman bu kadar samimiyetle birlikte oluyoruz diye düşündüm 2,5 saatin sonunda.
Çocuk olmayı, çocuk gibi pervasızca kendimi ortaya koymayı özlediğimi fark ettim. Siz istemezmiydiniz kendinizi rahatça ifade edebilmeyi ya da pervasızca bütün çıplaklığınızla hem kendinize, hem de başkalarına kendinizi göstermeyi.
Bi deneyin neler keşfedeceksiniz kendinizde.
Namaste…!