“Sistemsiz ve önyargısız bir şekilde yaş almayı, yaşamı ve modern dünyayı inceledim. Ne birini taklit etmek ne de bir diğerini örnek almak istedim, ne de sanat yapmak için sanata yeni bir lakap yakıştırmaktı niyetim. Hayır! Niyetim bütün samimiyetimle gelenekleri ele alarak, kendi benliğimin bireysel varlığını ortaya koymaktı. Kendi yaratıcılığımı anlamak ve onu hissedebilmekti düşüncem. Yapabilirliğime vakıf olmak, dönemimin âdetlerini, düşünce tarzını kendi bakış açımla tercüme edip, sadece bir ressam olmaktan çok bir insan olduğumu, geçici olduğumu ve hayatla iç içe olduğumu anlatan bir sanat yaratmaktı amacım.”
Gustave Courbet
Kızım Realizm ile ilgili hazırladığı yazıyı gösterirken birden bu sözler gözüme ilişti, çok etkilendim. Yoga nedir, babamların kurduğu vakfın amacı nedir, olan olaylar nasıl anlatılsa, ne dense gibi düşüncelerimi, 1855 yılında Paris Uluslararası Sergisi’nin açılış konuşmasında Gustave Courbet,
bütün yalınlığı ile ortaya koymayı başarmıştı.
Bizler, günbegün kendimizi ararken bazen yoldan şaşıp, bazen yolda olduğumuzu sanarak, hayatı gün içinde deneyimleyerek hiçlikte yürüyoruz. Her denemeden başarılı çıkmasak da, bir sürü yeni, eski, denenmemiş ve denenmişlikle gün sonuna geliyoruz. Fark ettiklerimiz, fark etmediklerimiz, yaşamda takılıp kalanlar, unutarak geçtiklerimiz, acı çektiklerimiz. Her seferinde kendimizi anlamayı, tanımayı ve bilinmeyeni keşfetmeyi istiyoruz.
İnsan olmak için harcadığımız çabanın farkına varmak ise yoga yapmak. Yoga, bilinmeyene güven, bilinmeyenin içinde güvende olma. Bu güvene ne paramızla, ne sevgilimizin, ne çocuklarımızın bize verdiği sevgi ile, ne işimizdeki başarılarla ulaşmak mümkün. Bu her gün aradığımız güven, kabul görme ve sevilme isteği, aslında bizim kendi içimizde, cesaretimizde ve umarsızlığımızda.
Ne zaman ki bir anlık nefes içinde kendimizi, varlığımızın tüm bilincini hissedebilirsek, işte o zaman bütün kâinatın kapılarını açıp, bilinmeyenin içinde var olurken ne kadar da güven olduğumuzu hissedebiliriz.
Çözümlenecek problemler, gidilecek yollar, aşılacak dağlar yerine yaşananları, kendi enginliğimizi anlamak için gönderilen bir fırsat olarak görebildiğimizde ancak eşsizliğimizi, değerimizi, dünya için ne kadar da vazgeçilmez olduğumuzu anlayabiliriz.
Olanlara gözlerimizi, kulaklarımızı, zihnimizi kapamak yerine olayların bize anlattıklarını sorumluluk ve sahiplenme ile ele alırsak dönüşümü başlatabiliriz.
Özümüzü bulmanın güveni içinde, oluşumuzu sahiplenelim ve kendi geleceğimizi inşa edelim.
Namaste.